-Tek Millet Olan Küfre Karşı Tek Millet Ümmet-
Türkiye'de bugüne kadar eşi benzerine pek de rastlanmamış gayr-ı nizamî bir savaş cereyan ediyor. Bugün sathî bakımdan değerlendirmeler yapanlar açısından mesele cemaat ile Ak Parti iktidarı arasında görünüyorsa da işin kökleri çok daha derinlere ve bir çok tarafa dayanıyor.

Cemaat açısından değerlendirecek olursak; CEO'sunun yayınlanan son telefon görüşmelerinde, Türkiye'de cemaat eliyle gerçekleştirilen operasyonun cemaat kafasıyla gerçekleştirilemeyeceği hakikatiyle karşılaşırız. Öyle ki, üç kuruşluk pazarlıklar için yollanan ananasların bile CEO'ya bildirilmek durumunda olunduğu bir hareketin kendi kafasıyla bu işleri kotaramayacağı aşikâr. Yıllardır ortaya konan yabancı bağlantılar bu argümanla desteklenmiş oluyor.

Ak Parti iktidarına gelecek olursak; cemaat eliyle gerçekleştirilen bu operasyonun asıl hedefi başbakan yahut Ak Parti iktidarı değil. 17 Aralık'tan beri yapılan operasyonların hedeflerine bakacak olursak Başbakanı, Anadolu sermayesini, İHH'yı ve İBDA'yı görebiliriz. Hâl böyle olunca özellikle Müslümanların gözden kaçırmaması gereken bir hakikat olarak bu operasyonlar başbakanın şahsı üzerinden köpürtülen, Anadolu başta olmak üzere bütün bir İslâm Âlemine kast eden operasyonlardır.

Açmak gerekirse;

17 Aralık operasyonuyla Başbakan ve Hükümet, çevresindeki grublarla birlikte hedef alınmıştır.

25 Aralık'ta yine Başbakan El-Kaide ile işbirliği yapıyor iddiasıyla bir operasyona kalkışılmış ve Başbakan'ın oğlunun gözaltına alınmasına kadar liste hazırlanmıştır. Bu eksendeki hedeflerden birisi de Anadolu sermayesidir.

Yine 25 Aralık'ta, Bandırma Cezaevi'ne askerin yaptığı Noel Baba operasyonunu isyanmış gibi ele alan yargı tarafından 33 gönüldaşımıza kesilen toplamda 228 sene hapis cezası neredeyse tüm kararları şaibeli Yargıtay 9. Dairesi tarafından onanmıştır.

Hükümetin kolluk güçlerinin yerlerini değiştirmesi üzerine, değişen ekiplerle meydan okurcasına İzmir'de TCDD'ye yolsuzluk operasyonu düzenlenmiştir.
Son olarak da 14 Ocak tarihinde son derece hukuksuz bir şekilde İHH'nın hedef alınmasıyla beraber Cemaat elinin yalnızca hükümete karşı değil Müslüman Milletimizi temsil eden tüm kurum ve kuruluşlara karşı işletildiği âlenen ortaya çıkmıştır.

Bizim dergimize de gelecek olursak; "Pennsylvanialı"nın bugün fâş olmuş vazifelerini dergimizde işlememizden ötürü eski Yazı İşleri Müdürümüz İsmail Öztekin ve İdarî İşler Müdürümüz Fatih Turplu'ya bizzat F. Gülen’in müşteki olarak açtığı davalar hâlen görülmektedir.

Devam edelim; Müslüman Anadolu'da kaba ve din düşmanı Kemalist rejim zihniyetinin tatbik imkânının kalmadığının teşhisi 1980'li yıllara dayanmaktadır.  Graham Fuller ve Paul Henze’nin 80’li yıllardan itibaren; “Atatürkçülük ölmüştür. Ulus devletler dönemi bitmiştir. Türkiye, Osmanlı gibi çok kültürlü, çok dinli ve çok ırklı bir yapıyı benimsemelidir. Bunun için de en iyi yol Ilımlı İslâm’dır. Etnik kimlikler kendilerini ifade edebilmelidir” teşhisi, bugün Anadolu'da yapılmak istenen Amerikan menşeili tedavinin(!) mantığının anlaşılması bakımından önemlidir.

Şimdi cemaat eliyle Türkiye'de Hükümete, Başbakana, Anadolu Sermayesine, STK'lara ve aslında bütün İslâmî unsurlara karşı yapılan operasyonun ardında küfür milletinin olduğunu anlamış bulunuyoruz. Cemaate yaptırılan bu operasyondan maksat; Anadolu'dan hakiki İslâm'ın tasfiye edilmesi ve yerine omurgasız, seküler, liberal, hedonist, itikadı bozuk ne idüğü belirsiz bir dinin empoze edilmesidir. Cemaat elini kimlerin işlettiğinden bugüne kadar dergimizde birçok kez bahsettik.

Ak Parti'nin 10 yıllık iktidarı döneminde yaptığı en büyük hatalardan birisi , Müslümanları meydanlardan uzaklaştırmak, pasifize etmek oldu. Demokrasinin bu ülkede lâyıkıyla işleyeceği vehmine kapılan Hükümet, Müslümanların demokratikleşmesine çanak tuttu, bu durumu sürekli destekledi ve tavrını koymak için sandık bekleyen bir toplum için çok fazla mesai harcadı. Maalesef milletimiz de bu hâli peşinen kabul etmekte tereddüt etmedi, işine geldi. Oysa Üstad Necip Fazıl’ın dediği üzere “halk bir kaptır ve içine ne doldurulursa onun rengini alır”… Bugünlerde iktidarın muhatab olduğu müdahalenin millet tarafından hızla bertaraf edilememesinin müsebbibi de bu bakımdan Ak Parti iktidarının kendisidir, bu bilinmeli.

Biz Müslümanlara dönecek olursak; "Küfür tek millettir." Bu hakikatin büyük veliler dilinde sürekli dolanmasından murad, durumu teşhis maksadından öte, Müslümanların da küfür karşısında tek millet olmak zorunda olduklarının ihtarıdır. Tekrardan bakacak olursak STK'lar, Anadolu Sermayesi, İBDA ve birçok İslâmi harekete karşı, takkeli bir kukla marifetiyle, Batı lehine burada iş görüyorsa ve meşru hükümet milletimize kast eden bu kuklayı bertaraf etmekte çaresiz kalıyorsa, vakit inisiyatifi ele alma vaktidir...

Başbakan bu operasyon ile alâkalı konuşurken diyor ki; "bu bir istiklâl savaşıdır."

Napolyon Bonaparte, savaşta toplar susunca generalini çağırıp sebebini sormuş...

- 6 sebep var komutanım demiş general, birincisi barut bitti.. İkincisi..

- Ötekileri saymana gerek yok, demiş Napolyon, barut bittiyse yapacak bir şey yok...

Napolyon örneğindeki gibi, bir istiklâl savaşından bahsedilecekse, en başta önünün açılması gereken Müslüman Anadolu Halkının temsilcisi kurum ve kuruluşlardır. Milletin olmadığı yerde İstiklâl Savaşı olmaz. Müslüman Anadolu'nun önünün kesilmesiyle, demokratik teamüllere riayet etme kaygısıyla, yok AB, ABD ne der endişesiyle, değil istiklâl savaşı, içerideki ihanet şebekeleri bile tasfiye edilemez. Batı'dan ithâl rejimin yine Batı’dan ithâl payandası olan demokrasinin, bürokrasi marifetiyle örselendiği şu zaman diliminde, Müslüman milletimizin meydanlarda bir olması ve küfrün kafasını koparmak için tek safta bir araya gelmesi konusunda özellikle Müslüman STK'lara büyük görev düşmektedir.

Israrla altını çizerek tekrardan ifâde edelim ki; yapılan operasyon Başbakanın şahsından başlayarak esasında bütün Müslüman milletimizi hedef almaktadır. Müslümanların demokrasi tuzağına düşmemesi ve bütün bürokratik kolları bağlanmış hükümetin tek başına bu yapıyla mücadele etmesini pasif bir şekilde izlemeyip aktif bir şekilde bu mücadeleye katılıp inisiyatifi ele alması gerekmektedir. Milletimizin şahsiyetini bulduğu unsurlardan birisi olan aksiyon dehası, hızla işletilmelidir.

Gelinen eşikte ocak kızıştı... Artık 90 senedir Müslüman milletimize kanla, darağaçlarıyla, hukuksuzlukla, zindanlarla cebren tahakküm eden küfür rejimiyle milletin hesablaşmasının vakti artık yaklaştı. Tarafların maskeleri düştü ve tarihî hesablaşmayla Müslüman Anadolu arasında artık bir mâni kalmadı. Artık Müslüman Anadolu'nun temsilcilerine düşen; pazarlıksız Allah ve Resulü diyenlerin bir safta bir araya gelmesine ve iyiyle kötü arasındaki hesablaşmanın kapısının meydanlardan  başlayarak açılmasının organize edilmesidir.

Müslümanlara karşı hâlen yürürlükte olan 28 Şubat'ı göz önünde bulunduracak olursak; Müslüman Anadolu'nun temsilcileri gerekeni gerektiği yerde ve gereken şekilde yerine getiremezlerse, Müslümanlar küfür karşısında tek millet olamazlarsa bu büyük fırsatın tersine döneceğini de unutmayalım ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun şu ifâdesinin bütünleyici tavrını hatırlatalım:
"İslâm'ın hakimiyeti, ümmetin topyekûn kurtuluşu dâvâsı söz konusu olduğunda, garazsız ve ivâzsız bütün mü'minler kardeştir…"