“Cumhuriyet” adlı karanlık dönemin 71. Yılı dolayısıyla halkı tehdide yeltenen ve Taksim’de gözdağı konseri düzenleyen Kemalist işgalciler 10 Kasım’da da aynı şeye teşebbüs ettiler. Fakat tam Ata’larının huzurunda put vaziyetine geçecekken gözü kara bir Müslüman’ın Kur’an elinde haykırışıyla donup kaldılar. Vanlı mücahid kardeşimiz Mahmut Kaçar imanının gereğini yerine getirmişti... Gerektiğinde bir Müslüman’ın bu kadar laik kafire bedel olacağını göstermişti...  Bir Müslüman bir ordu oldu Anıtkabir’de...  Arvasîlerin beldesi Van’a böyle bir yiğit Müslüman’ı çıkardığı için binlerce selâm... 

Mahmut Kaçar bu eylemiyle 60 milyon Müslüman’ın Kemalist eşkıyalara karşı tepkisini ifadelendirmiştir... O halktır ve halkın hissiyatına tercüman olmuştur. %1’i dahi bulmayan işgalci laik azınlığa karşı %99 Müslüman’ın tepkisidir bu olay... 
İlahi adaletin gölgesi 10 Kasım’da Anıtkabir’e düştü. Kemalist işgalci laik azınlığın 10 Kasım’ı görkemli bir şekilde kutlama bahanesiyle, “gördünüz mü, asarız, keseriz!” şeklindeki gövde gösterileri; Müslümanların “sizi ininizde, anıtkeneflerinizde, bütün korumalarınıza rağmen böyle yaparız... Bundan sonraki günleriniz daha zor olacak!” şeklindeki kısasına dönüşmüştür. Yani ava giden avlanmış, fakat laikler her zamanki tavırlarıyla ağlaşmaya başlamışlardır. Kendileri kaşınıyorlar, Müslümanlardan gerekli cevabı alınca da ağlaşmaya başlıyorlar... “İslâm’da bu var mı, Müslümanlığa bu sığar mı, yobaz sürüsü, meczup, deli” vs. şeklinde söylenmeye başlıyorlar... İslâm’da daha neler neler var, sırası geldi mi hepsini tadacaklar! Müslümanlara hakaret etmenin ve Fatih’in, Yavuz’un, şehidlerin fethettiği bu topraklarda Siyonistlik yapmanın bu ülkeyi açık hava kerhanesi ve meyhanesine çevirmenin bedelini tek tek ödeyecekler!

Hak ve halk düşmanı Kemalistlerin koruyucusu Hürriyet gazetesine sekiz sütuna manşet bu eylem şöyle yansımıştı: “Ya Bomba Olsaydı” Hürriyet’in spot manşetinden aynen onların ağzından verelim: “Cumhurbaşkanı’nın yanıbaşına kadar ulaşabilen saldırgan, bir terörist olabilirdi ve elinde Kur’an yerine bomba taşıyabilirdi. Saldırgan bombayı atsaydı meydana gelecek patlamada, bir faciaya yol açabilir, hemen arkasından da bütün korteji tarayabilirlerdi. Patlayan bombadan sadece Demirel değil, onun hemen arkasındaki Çiller, Genel Kurmay Başkanı, Karayalçın, parti liderleri, bakanlar, milletvekilleri, üst düzey komutanlar ve diğer görevliler de ölebilirdi. Törende arka sıralarda duranların birçoğu ise yaralanabilirdi. Ucuz atlatıldı...” Evet bu eylem sadece bir ihtardı! Eylemci isterse Kemalistleri katledebilirdi...

Bu eylemdeki önemli bir husus da, “koruma moruma şinanay!” olması... Daha önce belirttiğimiz bu husus bütün çıplaklığı ile görüldü ve İşgalci Kemalistleri paniğe düşürdü. Eline bozuk bir Rus malı kamera alan bir kişi gazetecilerin arasına karışıyor ve bütün devlet ricalinin bulunduğu protokole giriyor ve içeriye rahatça soktuğu Kur’an-ı Kerim’i çıkararak laikleri perişan ediyordu. Salamon’un hali görülmeye değerdi, Kur’an çarpmış gibiydi. Gibiydisi fazla, gözükara bir Müslüman olan Mahmut Kaçar’ın beklenmedik hareketi ve çıkardığı Kur’an hepsini çarptı, apışıp kaldılar... Salamon olayın şokunu üzerinden kolay kolay atamadı, kameralara konuşurken korkusu yüzünden okunuyordu... 

Bu eylemdeki birçok güzellikten biri de Mahmut Kaçar’ın devlet memuru oluşu. Van PTT’sine önce “koruma” görevi için “bekçi” olarak girmiş, sonra gişe memuru olmuş. Devlet muhalifi bu hareket yine devlet memurundan geliyor. Devlet artık memuruna güvenemeyecek. Bu olaydan sonra Hak ve Halk düşmanı Kemalist işgalciler korumalarını artıracaklar; fakat korumalara nasıl güvenecekler? Hindistan’da İndra Gandi’yi, Mısır’da Enver Sedat’ı kendi korumaları ve askerleri gebertmişti... Terörist Kemalistlerin yayın organı Cumhuriyet, Mahmut Kaçar’ın memuriyete girişini şöyle değerlendirmekte haklı: “Şeriatçı, devlete ‘koruma görevlisi’ olarak girdi.” Hiç belli olur mu? Korumalar arasında da çiğ süt emmemiş biri çıkar! 

Bu eylemdeki bir diğer güzellik de Mahmut Koçer’in sosyalist iken İslâm’a dönmesi ve ortaya eylem koymuş olması. Nice Müslüman’ın rejime karşı bir hareket yapmadığı bu ortamda İslâm’a dönüpte bunu böyle bir güzel eylemle ifadelendiren Mahmut Kaçar’ın, Müslümanlığın hakkını verdiğini ifade edelim. Kemalizm’e karşı düşmanlığını eyleme dökerek, iman öfkesi halinde gayet güzel gösterdi. İslâm’ın, Müslüman oldum diyerek yan gelip yatmak olmadığını, hem İslâm’a yeni gelenlere hem de yıllarca İslâm’a inandığını söyleyenlere gösterdi.

Kemalistler, “Cumhuriyet” adlı karanlığın 71. Yılını kutlayabilme ve İsrail’in kucağına atlayabilme sevincine 10 Kasım’ı da katacaklardı ki, hevesleri kursaklarında kaldı. İlahi adaletin gölgesi 10 Kasım’da Anıtkabir’e düştü...
Kemalist işgalciler olay üzerine yine Müslümanlara hakarete kalkıştılar. Bu kadar plânlı hareket eden mücahid bir Müslüman’a hemen “meczup” dediler. Bu kişi üstelik memur... Taştan put karşısında saygı duruşunda bulunan laik-Kemalistlere göre, “taşlara tapmayın, Kur’an’a dönün!” demek delilik, Allah’a kulluğu reddedip kula kulluk etmek ise akıllılıktır. Kemalist sapkınların aklı bu kadardır! “Beton Kemal”den başka bir şeyi görmezler. Üstelik bu sapkınlıklarını halka da zorla dayatırlar. Buna da, “cumhuriyet, demokrasi, çağdaşlık, aydınlanma” filan derler... 

Bu olay akabinde kökten Batıcı işgal medyası Müslümanlara karşı kuru tehditlerde bulundu. Ayakta duracak hâlleri yok iken, “asarız, keseriz!” savunmalarını ihmal etmediler. Karşılarında 70 sene önceki Müslümanlar olmadığını unutarak... Bu unutkanlık Kemalist dinozorlara her zaman pahalıya patlıyor gerçi... İslâm düşmanlığı ile tirajını artırmaya bakan Cumhuriyet gazetesinin manşeti şöyle: “Bu ne cüret! Bu cesareti nereden alıyorlar?”... Selanik piçi ayyaşlar sürüsü gibi Batı’nın kapısından cesaret tedariklemeye ihtiyacımız yok, biz cesaretimizi Allah ve Resûlü’nden, şehidlerimizin hıncından, mazlumların ahından alıyoruz. 70 yıl yaptıklarınız yeter! İlahi adaletin hükmüyle cezalandırılacaksınız!

MİT-C (Cephesi) Milliyet de kendi kendini dolduruşa getirecek bir manşet atmış: “Gücünüz yetmez”... Bir Müslüman’ın gücünün nelere yettiğini 10 Kasım’da gördünüz. İbne ahbesin Manukyan düzenine karşı içindeki Müslümanlardan sadece birisiydi Mahmut Kaçar... Şunu da belirtelim, gördükleriniz, görecekleriniz yanında devede kulak misalidir... 

Halkın parasını devletten teşvik diye alarak gazete çıkaran Kemal Ilıcak’ın sıpası da gazetesi Akşam’da halkı şöyle tehdit etti: “Sabrımız taşıyor”... A tosunlar, sabrınız taşsa n’olur, taşmasa n’olur? Asıl sabrı taşanların kimler olduğunu görmüyor musunuz? Yakında kaçacak delik arayacaksınız!

Bu arada işbirlikçi düzen Müslümanlarına da biraz dokunalım. Çünkü Müslümanlar ne zaman bir eylem yapsa bu diyalogcu-teslimiyetçi Müslümanlar laiklerle birlikte hemen ayağa fırlıyor. “Olamaz Müslümanlar bunu yapmamıştır, provokasyon, bu bir oyun” diye tepinmeye başlıyorlar.

Şimdi soralım! Hangi Müslüman Mahmut Kaçar’ın söylediklerinin altına imzasını atmaz? Kur’an’ı Kerim’i eliyle yukarıya kaldıran Mahmut Kaçar, Atatürk’e tapınan laik-kafirlere ne diyor: “Sizzi Kur’an’a davet ediyorum. Putlara tapmayın, taşlar sizi duymaz. Allahuekber!” Bu sözlerin altına imza atmayan ya da dolaylı yollardan bunu reddedenin safı Müslümanlardan yana değildir.

Sefil ruhlu Oğuzhan Asiltürk’ün Sivas gazilerini karaladığı gibi bu olaya da “hükümetin provokasyonu” demesi iğrenç ve aşağılık bir tavır. Bir Müslüman’ın iman öfkesiyle gerçekleştirdiği bir eyleme “provokasyon” demek sefil ruhlu hainlerin işidir. Provokasyon demek olayı yapanın ya bir maşa, ya da Müslüman olmadığını iddia etmektir. Müslüman böyle bir eylem yapamaz mı? Bunda İslâm adına reddedilecek ne var? Ama laikler adına reddedilecek çok şey var. Laik-Kemalistlerin rahatsızlığını anlıyoruz da, “Müslüman’ım” diyenlerin rahatsızlığını anlamamız mümkün değil.

Kemalist devlete karşı en ufak bir muhalif tavra girmeyen BBP’nin Genel Başkan Yardımcısı Recep Kırış da bu eylemden rahatsızlık duydu. Bu olayda yabancı örgütlerin parmağı olduğunu iddia etti. Ne iddia ama! Kırış aynen laiklerin ağzını kullanarak gözlerine şöyle devam etti: “Milli birlik ve bütünlüğü bozmak istiyorlar. Ordu, millet, din ve devlet birbirine düşmanmış gibi gösteirlmeye uğraşılıyor.”... İslâm’ın can düşmanı Siyonist T.C.’yi dost görmek ve göstermek bir Müslüman’ın akıl kârı işi değildir. Kemalist devleti sahiplenen ve laik-dinsiz devletin din ile düşman olmadığını iddia eden Kırış, Kemalist devletin birlik ve beraberliğini bozmamamız gerektiğini belirtiyor. Atatürk’ü Koruma Kanunu’nun gereksizliğine işaret eden Kırış, Atatürk’e saldırmaya ve putlaştırmaya karşı olduğunu iddia etti. Ve Atatürk’ü şöyle korumuş oldu: “Atatürk, Türk tarihine geçmiş önemli şahsiyetlerdendir. Kendi ifadesi ile Allah’ın naçizane bir kuludur.”

Beklenen Vakit gazetesinin de, laiklerin 10 Kasım’ını gölgeleyen bu eylemi, “provokasyon kokuyor” şeklinde verdiğini görüyoruz. Hem de çok lâzımmış gibi MİT’çi Mahir Kaynak’ın görüşlerine başvurup provakasyon konularını teyid ettiler. İmanının öfkesini taşıyan bir Müslüman, laik-Kemalistlere karşı bir eylem yapıyor, bunlar da bir Kemalist’e (MİTÇİ’ye) gidip soruyorlar. Ne diyelim; Allah akıl, izan versin!

Laik-Kemalistler her yeltenişlerinde Müslümanlardan gerekli cevabı alıyorlar. Her gün 10 Kasım gibi olsun!
 
Haftalık Taraf Dergisi, 24. Sayı, 18 Kasım 1994