Müslümanlar açısından, Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki ehemmiyetli psikolojik eşiklerden birinin ifadesi olan anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemi 16 Nisan’da yapılan referandum neticesinde kabul edildi. 15 Temmuz sonrasında, “Millî bir Cephe” oluşturan Ak Parti-MHP ittifakının yanı sıra, BBP, Hüda-Par ve birçok Stk’nın desteğiyle kazanılan referandum öncesinde yapılan anketler “evet” sonucu çıkacağını zaten haber veriyordu; fakat oy oranının %51,4 değil de, daha yüksek olacağı düşünülüyordu.

İstanbul, Ankara ve İzmir’in yanı sıra birçok büyük şehrin “hayır” tercihinde bulunduğu referandumda İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Karadeniz’den çıkan oylar ile yurtdışından gelen oylar belirleyici oldu.

Neticenin belli olmasının ardından Ak Parti-MHP ittifakına rağmen “evet” oylarının niçin bu düzeyde kaldığı tartışılmaya başlandı. Bilhassa maksatlı bir şekilde, MHP’li seçmenin sandıkta beklenen düzeyde destek vermediği gündeme getirildi. Hâlbuki MHP’nin içerisinde, Ümit Özdağ’ın başını çektiği, Batı ile iş tutmaya teşne, Kemalist-Şamanist bir güruhun “hayır” oyu kullanacağı zaten biliniyordu. Yani Türkiye’nin bağırsaklarını temizleme sürecinde, içerisindeki gayrımillî unsurları temizlemeye çalışan MHP’nin blok hâlinde “evet” oyu vermeyeceği aşikârdı. Dolayısıyla bu propagandanın, siyasî plânda Müslüman Anadolu insanının hissiyatına tercüman olan iki partinin oluşturduğu ittifakı dağıtmaya yönelik bir operasyon olduğunu söyleyebiliriz.Hâliyle MHP kadar, Ak Parti’den kaynaklı bir problem olduğu rahat bir şekilde anlaşılıyor. Müşahhas bir misal ile 1 Kasım 2015 seçimlerinde Ak Parti’nin %44,3 ve MHP’nin de %17,7 oy aldığı Manisa’da %54,33 oranında “hayır” çıkması bunun ispatı kabilinde…

15 Temmuz sonrasında,her gün Türkiye’nin muhtelif şehirlerinde ve devletin çeşitli “alt kademe”lerinde görev yapan birçok devlet memurunun FETÖ ilişkisinden dolayı ihraç edildiği yahut gözaltına alındığı haberlerini okuduk. Bu rakam şu anda iki yüz bin civarında… Kaba bir hesap yaparsak, bu iki yüz bin kişinin çevresindeki eş, dost, akrabasından en az beş kişinin referandumda tercihini “hayır”dan yana kullanması, bir milyonluk “hayır” oyuna ve bu da yaklaşık olarak %2 oy oranına tekabül eder. Yaptığımız hesap asgarî bir hesaptır; bunu gözden kaçırmayalım. FETÖ bağlantısı sebebiyle ihraç edilen, gözaltına alınan ve tutuklananlar arasında gerçekten örgüt ile bir alâkası olmamasına rağmen mağdur edilenler var mıdır, bilmiyoruz; fakat yoksa bile Batı ve Batıcılar tarafından yapılan mağduriyet edebiyatının tuttuğu, referandumun neticesinden anlaşılıyor.

Öte yandan yine 15 Temmuz sonrasında, “alt kademe”deki birçok memur tasfiye edilirken FETÖ’nün siyasî ayağına hiç dokunulmadı. Bu siyasî ayağın en çok da Ak Parti içerisinde yuvalandığı herkesçe bilinen bir gerçek. Bu hususta lafı eğip bükmeye, kem küm etmeye lüzum yok. Zira, referandum sürecinde Ak Parti teşkilâtlarının “evet” oyu çıkması için çalışma yapmadığı, aksine “hayır” için ters propaganda yaptığı da dillendiriliyor. Menfaatperest parti mensuplarının dahliyle girişilen bu operasyonlar sebebiyle de yüzbinlerce oyun rengi değişmiş olabilir. Recep Tayyip Erdoğan’ın, sıklıkla dile getirdiği “FETÖ ile mücadelede yalnız bırakıldım” sözlerini burada hatırlatalım…

Tüm bunları niçin söylüyoruz; 1923 yılında Batıcı bir darbe ileithal bir rejimin oturtulduğu ülkemizde sosyolojik olarak iki kutuplu bir yapı mevcuttur. Bu iki kutup Müslümanlar ile Batıcılardır. Sayıca daima azınlıkta kalmış ve var güçleriyle milletin imanını ifsada uğraşmış Batıcıların hemen hemen tamamının İslâm ile ciddi problemleri vardır. Yaklaşık yüz yıldır Türkiye’de süren mücadele, Batılı efendilerinin desteğiyle iktidarı elde eden Batıcılar ile bu memleketin öz evlatları Müslümanların mücadelesidir. Memleketin öz değerlerine sadık Müslümanlar toplumumuzun asgarî %80’ini oluşturur. Yani referandumda çıkan %51,4-%48,6 sonucu, kavganın cephelerinin gerçek nüfus oranını yansıtmamaktadır. Yani gerek Ak Parti, gerekse de MHPkadrolarımeramlarını topluma yeterince anlatamamıştır. Zira toplumumuz, bu kavganın Müslümanlara yönelik nihai saldırıyı püskürtmeye yönelik olduğu gerçeğini tam anlamıyla idrak etseydi, en az %75’lik bir “evet” oyu ile karşılaşırdık. Önümüzdeki süreçte topluma bu mücadelenin mahiyetinin daha iyi nasıl anlatılabileceği ve küstürülen Müslümanların gönlünün nasıl tekrar alınabileceği üzerine kafa yorulmalıdır; çünkü yüz yıllık hesaplaşma başlamıştır! Tabiî ki bunu yaparken, Ak Parti’nin, içindeki bu neticenin ortaya çıkmasında büyük payı olan FETÖ irtibatlı siyasî kadroları tasfiyesi elzemdir.

Batıcılara gelirsek; malûmunuz mağlubiyet ile ayrıldıkları her seçimin ardından zır zır ağlayan bir güruh bunlar… Ağlamaya, meydanlarda “hile var” diye zıp zıp zıplamaya, tencere-tava çalmaya, ışık açıp-kapama oyunu oynamaya referandum akşamından itibaren başladılar. 15 Temmuz’u çabuk unutmuş yahut da kendi uydurdukları “kontrollü darbe” yalanına kendileri inanmış olacaklar ki, referandum kampanyası sürecinde “Müslümanları İzmir’den denize dökmek”le tehdit edenler, bugün de Batı’nın gazıyla meydanlarda Müslümanlara meydan okumaya kalkıyorlar. Kemalizm, kafalarını o kadar piç etmiş ki, “aga bu darbe kontrollüyse, kendi destekçilerinin üzerine bomba yağdıran ‘diktatör’, bize neler yapmaz, az susalım” yahut da “bu darbe gerçekse tankların üzerine çıkan Anadolu insanı bizi nasıl ezer” diye düşünmüyorlar.

Efendiler, 15 Temmuz’da kan-can pahası tankların üzerine çıkan Müslüman Anadolu insanının yaptığı bu ihtilâli tencere-tava ile durduramazsınız.

Anlaşılan siz uşaklığını ettiğiniz Batılıların önüne kendinizi siper etmeye meraklısınız. Hiç merak etmeyin, Müslüman Anadolu insanı ikinci bir millî mücadeleyle sizi yuvalandığınız o kıyılardan denize dökmesini bilir de denizi kirletmek istemiyor!

Baran Dergisi 536. Sayı