Ben o “Allah dostu” büyük mütefekkiri 1974 yılında tanıma şerefine nail oldum. Bende bıraktığı intiba; bütün dünyayı fethe çıkmış büyük kumandan, çağının Ahmet Yesevi’si gibiydi. Onun söylediklerinin hiçbirini anlamıyordum. O da önüne gelen herkese tekrar tekrar anlatıyordu. 

Ama şunu çok iyi anlıyordum ki, Allah bir kimseyi bir misyon, bir görev için yaratmışsa ona üstün zekâ, üstün yürek gibi lazım olan bütün donanımı da vermiştir. O adeta dünyayı fethetmeye hazırlanan büyük bir “KUMANDAN” gibiydi. O herkesin kumandanıydı.

Dört halife devrinden sonra kurulan Abbasiler, Emeviler, Selçuklu ve Osmanlı Devletleri, İslâm’a nispetle kendilerine mahsus bir devlet düzeni kurdular. 
Fakat XVI. Yüzyıldan sonra İslam’a nisbetle nizam kurma becerimiz tavsadı. 

Üstad Necip Fazıl’ın işaret ettiği yolda tarihte ilk defa Kumandanımız “İslama Muhatap Anlayış”ı ortaya koyan adamdır. Yani son beş yüzyıllık tarih diliminde hep yanlışı tekrar ederek debelenip durdular. Büyük Doğu-İBDA’ya kadar….

Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun “bütün fikrin gereği” olarak “Başyücelik Devleti” modeliyle “Yeni Bir Dünya Düzeni” ortaya koyması İstanbul’un fethinden daha önemli bir hadisedir.
Son beş-altı yüzyıllık tarih içerisinde insanı insan olmaktan çıkarıp sadece tüketici varlık olarak gören Batı’nın hegemonyacı modern ülkeleri de kendi sömürü alanları olan belirlemişlerdir.
Dünyanın tüm servetinin yüzde 90’ı yüzde 1’lik azınlığın elinde. Böylesine adil olmayan bir dünya düzenini meşrulaştırmak için BM, Dünya Bankası, İMF gibi kuruluşlarla halkı ve sömürdükleri ülkeleri kandırarak zalim düzenlerini sağlama almaktadır.

O, İslam âleminin şehidi. Makamların en yücesine yürüdü. O hiç boş durmadı hep cihad etti. 

Haçlı emperyalistleri onu teslim almak için yıllardır “Telegram” işkencesi yapıyorlardı; değiştiremeyeceklerini anlayınca onu şehid ettiler. Kumandanımız normal bir ölümle ölmedi. Onun katilleri de belli. Telegramcılar cinayet işlediler. Hesap edemediler ki, onun fikirleri dünyada dalga dalga yayılarak “Başyücelik Devleti” kurulacaktır. Ondan kurtulamayacaklardır.

Türkiye’de bağımsız savcılar niçin re’sen soruşturma açmıyorlar? Ortada düpedüz bir cinayet vardır. O isimleri de sağlığında söylemiştir.

Vicdanlı ve yürekli savcıları görevlerini yapmaya çağırıyoruz. Ölümünden bir ay kadar önce bir arkadaşı arayarak Telegramcıların kendisini öldüreceğini söylüyor; kayda geçmesini sağlıyor. Bu kaydın savcılar tarafından soruşturulmaması kara bir lekedir. Lütfen bu cinayeti çözün. Emekli bir emniyet müdürü dedi ki, “o teknik Türkiye’de Gladyo’da var; onlar CIA ve MOSSAD birlikte çalışıyorlar.” Milli ve yerli güvenlik güçlerine ve savcılara sesleniyoruz; çözün bu cinayeti… Bu cinayet çözülmezse Türkiye’nin bağımsızlığı tartışılır. Bütün vatanseverleri bu olayı çözmeye çağırıyoruz.

Şunu unutmayın ki, onun fikirleri dünyadaki bütün karanlık odaklara mezar olacaktır. “Yeni Dünya Düzeni” o büyük mütefekkirin fikirleriyle kurulacak ve bu cinayette ihmali olan herkes hem hesap verecek hem de hain olarak anılacaktır.

Kumandanımız en karanlık bir dönem olan 1975’lerde adeta bir zuhurat gibi meydan yerinde görülmeye başladı. Adeta bir mucize gibiydi. Fikrin F’si bile olmadığı bir zamanda;
“İslama Muhatap Anlayış” davasının saf fikir ve tecrit buudunu, derinliğine ve genişliğine doğru meseleleri içinde ilk defa misâllendiren ben, yetişmelerinde büyük pay sahibi olduğum hem yobaz ve kaba softa tipinden ayrı ve “ilk” mânâsının verimi halinde benzersiz yeni idrak nesline, bu eserin mânâsını hikâye etmek borcundayım!..” diye haykırıyordu.

Düşman hasmını bilir hesabı, Haçlı-Yahudi Emperyalizmi en büyük düşman olarak Sayın Salih Mirzabeyoğlu’nu görüyordu. Hiç sebepsiz yere ceza almasından 16 yıl düşük bir hücrede tutulmasına ve devamlı olarak “Telegram işkencesi” yapılması, Türkiye düşmanı bu emperyalistler tarafından yapılmıştır. Kumandan’ı şehid eden katiller de yine bu güçlerdir.
Telegram olayını tanımlayan şundan daha güzel bir ifade olamaz:

“Bu hadiseyi yazmamın sebebi, çalışma odama “Ölüm Odası” diye bir isimle, bu isim altında bir eser yazmaktı. Tilki Günlüğü’nde yerini alan bu hatıra, Kartal Cezaevi’nde başladıktan sonra, Telegram seansları başladıktan sonra, devamı gelmeyen bir not almanın başlangıcı ve bana “Ölüm Odası” diye bir durumun hakikati olarak göründü. Orada başlangıçtan bugüne kayda değer cümlelerden biri şuydu:

“Bu sanki bir modern büyücülük ve robot insan imal etme hayal ve çalışmalarına mukabil, doğrudan doğruya insanı robotlaştırma işi.”(Ölüm Odası-Giriş, Salih Mirzabeyoğlu, s. 9)
İşin özeti Kumandanımızı robotlaştıramadıkları için şehid ettiler.

Baran Dergisi 603. Sayı