AYLIK Dergi’sinin 6. yılı için bir şey yapmaktan-bir şeyler yazmaktan gurur duyacağımı ifade edeyim.
Elemanları cezaevine girip çıkmış, sürekliliği sayesinde ismi ile müsemma olmuş bir dergi Aylık. Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’in şehadeti üzerine yapılan gösterilere imza atmış ve bu eylemiyle kardeş yayın Haftalık Baran Dergisi’nin ilk sayısına tevafuk etmiş.
Aylık’tan önce YENİ NİZAM’ı dört gözle beklediğimizi ve satır satır takip ettiğimizi belirteyim. Cezaevinden çıkınca da, Aylık’la devam eden irtibatımız. Kah yazar, kah okur ilişkimiz, çoğu zaman abonesi ve küçük çapta da olsa temsilcisi olarak. Zaten her gönüldaş tabiî olarak İBDA bağlısı yayınların abonesi ve dağıtıcısıdır. Kendi öz dağıtımımızı kurmak ve birebir teması sağlamak için bu şart. İdeolocya ve İhtilal’de “yayın organı” bahsinde işaretlenen husus.
Yoluna devam etmek, istikamet üzere olmak…
Kötü söz söyleyenlere aldırmaz; işini yapar, olmak…
Kur’an aşığı bir militan olan Süleyman Efendi, hiç kimsenin dedikodularına ve kötülemelerine aldırış etmeden hak bildiği yolda ilerledi. Bir gün O’na, “Efendim, falancılar sizin aleyhinize konuşuyorlar” dendi. “Elhamdülillah münafık olmaktan kurtulduk. Allah Resûlü başta olmak üzere, İslâm büyüklerinin hepsinin aleyhinde konuşulmuştu. Eğer bizim aleyhimizde konuşulmazsa kendimizden şüphe ederdik” diye cevap verir.
Aylık’ın da sevenleri oldu, sevmeyenleri oldu. Fakat hasetçiler, hem ağızlarının payını alır, hem kendi kendilerini yer bitirirken, Aylık işini yapmaya devam etti.
“İslâmiyetle alâkalı hususlarda “neme lâzım” demek yoktur, “bana lâzım”, demek vardır” diyen Süleyman Efendi’nin muradını fikir ve aksiyonda sistemleştiren BD-İBDA yoluna bağlı Aylık dergisi, sabrın meyvesini de gördü.
Çakal Carlos ilk defa Aylık’ın yazarı oldu.
Fikret Başkaya Hoca, Temel Demirer, Mustafa Özcan, Yılmaz Dikbaş, Uğur Civelek gibi entelektüeller, Aylık’a yazı göndermekten zevk alır oldu.
Ve gönüldaş Şamil Baseyev’in sözünü, Aylık’ın cildlerinden aktarayım:
“Cihad içinde geçen bir hayat, kölelikten çok daha iyidir!”
Şair Nurettin Durman’ın Vakit gazetesinde, 24 Aralık 2004 tarihli “Geleceğe kalmak” başlıklı yazısını, “samimiyet ve dürüstlük”, “gerçek aydının” ayrılmaz bir vasfı… işte Nurettin Durman… Onlar, bu yüzden “susmuyorlar” takdimiyle vermiş o zamanki Aylık dergisi… K. Mirzabeyoğlu’nun isyan ateşini, ta o zamanlar (1981) nasıl terennüm ettiğini, şöyle tesbit ediyor şair:
“Pencereden baktım bozbulanık deniz,
Bostancı semti telaşede evler.
Ne varsa göze gelen belli belirsiz,
Yürekleri nabzımda atıyordu,
Heceliyorum bu böyle gitmez!”
Salih Mirzabeyoğlu’nun “Yeniden Doğuş” şiirinin ikinci bölümü… Bir ıstırabın haberini nasıl da önceden veriyor diye düşündüm kitabı okumaya başlarken, “Münşeat” kitabının ikinci baskısından okudum bu bölümü. 1981’lerde yazılmış bir şiir. Mirzabeyoğlu şimdilerde Bolu F Tipi’nde. “Münşeat” o ağır günlerden geçerek ikinci baskısını 2004 yılında yapıyor.”
Evet, geçmişten bahseden bu yazının üzerinden 5 yıl geçti; kimi içeride, kimi dışarıda. Kimi zamanını değerlendirdi, kimi gafil oldu. Kimi öldü, kimi yaşıyor. Aylık yoluna devam ediyor, hem içerinin hem dışarının sesi olarak, bazen içerisi dışarısını motive ederken, dışarının da içerisini motive etmesi gerektiğine inanan Aylık, yüreğini ve kalemini bu şuurla yeniliyor, yenilemek istiyor.
“Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır” Hadisinin ıstırabını duymak, K. Mirzabeyoğlu’nun haberini verdiği ıstırap yolunda iş ve eserini vermek-verebilmek.
Geleceğe tohum atmak, var olmak ancak böyle mümkün.
Varoluş kavgamız, varlık sebebimiz, hayat pusulamız, nasıl ve niçin’imiz; BD-İBDA’ya mensubiyetle ve kendimizi ifade geçmeyle mümkün ancak.
Eğitimden sanata, savaştan siyasete, tarihten geleceğe, ulustan uluslararasına, emekten ahlaka, babadan oğula; işte bizim Aylık.      


Aylık Dergisi 61. Sayı
Ekim 2009