ABD, cazibe merkezi olmayı yitirdi. Bu süreci 11 Eylül saldırıları başlattı; 11 Eylül saldırıları, yıkılmaz ABD’nin imajını sarstı. Irak ve Afganistan savaşları ise ABD’ye kafa tutulacağını ve yenilebileceğini gösterdi. Bütün bunların telif hakkının Saddam Hüseyin’in I. Körfez Savaşındaki tavrı ve duruşu olduğunun altını çizelim.
ABD, yıkılan imajını yenileme peşinde ama; dünyanın en güçlü maddî ordusuna sahip olmasına rağmen manevî (psikolojik) olarak güçlü değil. Ve “savaş önce psikolojide kazanılır” ilkesinin dayattığı üzere, bu yenilgisini Barack Obama ile telafi yoluna gidiyor ama; Amerika gittikçe batacak gibi görünüyor. Düzeltmeye çalıştıkça batış hızlanacak diye düşünüyorum: Sanki bir el böyle istiyor, tarihin akışı tersine dönüyor, taşlar yerinden oynuyor.
ABD dışındaki dünya; Rusya, Çin, Hindistan, Japonya, Türkiye... vs. yükselişte. Demek ki, Türkiye dahil bu ülkeler yükselişini 11 Eylül saldırılarına ve Müslümanların Irak ve Afganistan’daki direnişlerine borçlu, Türkiye her ne kadar 11 Eylül saldırılarını kınasa da, Irak ve Afganistan Kurtuluş Savaşları’na yardım etmese de bölgesel güç olmasını o Müslümanların saldırı ve direnişlerine borçlu. Barack Obama’nın Türkiye’ye gelişini de böyle değerlendirmek gerek. Malcolm X’in sözünü burada hatırlamak yerinde olur: “Adam yerine konmanız, bizim gibi aşırılar yüzündendir.”
1 Mart 2003 Tezkeresinin de Amerika’nın yıkılışına bir katkı sağladığının altını çizelim. Boşuna ABD bunu “kazık” olarak tanımlamıyor, Obama şimdi boşuna uğraşıp durmuyor.
Hollanda merkezli, 15.2 milyar Euro cirolu SHV Holdingin Yönetim Kurulu Başkanı Patrick J. Kennedy’in, Hürriyet’te Vahap Munyar’m röportajına verdiği cevaplan, mevzumuzla alakalı olarak iktibas ediyoruz:
“SUAL: Krizin boyutları beklentinize uygun mu gelişti?
CEVAB: Herkes gibi krizin boyutlarının şimdiki noktaya varacağını kestiremedik. Evet, balon çok şişmişti. Değerler suni olarak çok yükselmişti. Ama dünyada krizin böylesine derinleşeceğini öngörmemiz mümkün olmadı.
SUAL: Krizde sizi en çok şaşırtan gelişme ne oldu?
CEVAB: Başta ABD olmak üzere, dünyada finans piyasalarının, bankaların bu kadar kırılgan olduğunu düşünmemiştim. Özellikle ABD ve Batı Avrupa’da bankaların kırılganlığı beni çok şaşırttı. Tahmin edilebilecek gibi değildi. Kriz başlamadan bir yıl önce ABD’de, Batı Avrupa’da bankaların devletleştirileceği söylense kimse inanmazdı. Ayrıca, ABD’nin kriz karşısında bu kadar çaresiz kalacağı aklıma gelmezdi.”
Ekonomik krizler devlet batırır, devlet çıkarır. Tarihte de böyle olmuştur, günümüzde de.
İktisadî buhranlar siyasî buhranlar doğurur; zaten çıkış sebeplerinde siyasî tavırlar söz konusudur. Eşyanın kuralı işler; “buhran âmilini boğar.”
Bir misal: Roma İmparatorluğunda Cumhuriyet rejiminin sonunu getiren buhran yalnız siyasî değil, daha çok iktisadî ve içtimaîdir.
İktisadî olarak oldukları yerde tatmin olamayan kavimlerin göçü, devletleri yıkmıştır, yeni devletleri doğurmuştur. Gerek Türk tarihinde, gerek diğer milletlerin tarihinde bunun misalleri çoktur.
Çağımızın ekonomik krizinde çokça sorulan “dibi gördük mü?” sualine yine aynı röportajdan bakalım:
SUAL: Şu anda krizin neresindeyiz? “Dip” noktasını gördüğümüz söylenebilir mi?
CEVAB: Dürüstçe söylemeliyim ki, krizin neresinde olduğumuzu bilmiyorum. Birisi şimdi çıkıp, “dibi gördük” derse, bilin ki sadece dileğini söylüyor.
SUAL: Yukarı doğru çıkış nasıl başlayacak?
CEVAB: Dünyanın morali, tüketicinin güveni ABD’ye bağlı. Düzelme işareti Avrupa’dan değil, ABD’den gelecek. Çin ve Hindistan en azından büyüme trendini sürdürürse tamam. Eğer onlar da düşerse, dibi bulmak zaman alır.
***
Krizin faturası halka kesiliyor. Krizin sorumlularını bilmek açısından şu sualleri de biz soralım:
Emek ve sermaye piyasalarını kontrol eden kimdir?
Sermayeyi urlaştıran ve koynuna alan devlet değil mi?
Büyük sermaye çevreleri mi devleti ele geçirdi, yoksa her ikisi birlikte aynı teknede mi?
Para çıkarma tekeli devletten başka kimsede var mı?
Karşılıksız para basan kim?
Vatandaş kalpazanlık yapınca suç, devlet karşılıksız para basınca neden suç olmuyor?
Mal, para ve altına endeksli paradan kim vazgeçti?
“Kıt kaynaklarla, sınırsız ihtiyaçları karşılamak” saçma anlayışını hangi devletler veya hangi sistemler benimsiyor?
Sermayeyi urlaştıran kapitalist sistemler değil mi?
Gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlikleri kimler sağlıyor?
Dünyanın %80’i boğaz tokluğuna kölelik yaparken, %20’si zevk-ü sefa içinde niçin yaşıyor?
Bu sömürü düzeni emeğe hakkım veriyor mu, fırsat eşitliği sağlıyor mu?
Sömürüye, sömürü düzenine isyan edenlere kimler neden “terörist” damgası vuruyor?
Baran Dergisi 118. Sayı
16 Nisan 2009