Halid bin Zeyd Hazretleri hicretten iki yıl önce hanımı ile birlikte Müslüman oldu. İkinci Akabe biatında biat eden müjdeli kimselerdendi. Zira Akabe biatları ile alakalı nazil olan ayette Peygamber Efendimize “onların biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan bağışlama dile.” (Mümtehine Suresi 12. Ayet) emri vardı. Allah Resûlünün hakkında bağışlanma dilemelerinden büyük saadet, daha büyük müjde mi vardır? Bu müjdeli kimseler içinde bir kimse idi, Hazrecli idi yani ensardan, Medineli Halid bin Zeyd Hazretleri.

Peygamber Efendimizin hicretlerini gözleyenlerden idi. Ve vakit geldi hicret gerçekleşti. Kâinatın Efendisi Medine’ye ayak bastılar. Her Medineli gibi onun da yüreği bir serçenin yüreği gibi çarpmaya başladı. “Acaba Kâinatın Efendisi kimde konaklayacak? Kimdir bu nasibli kişi? Ah ne olur o nasibli ben olayım.” diye içinden geçirmiştir muhtemelen. İşte Sevgili, devesi Kusva ile geliyordu, Ensar büyük bir coşku ile Kusva’nın yularından tutarak her biri bir taraftan “Buyurunuz Ey Allah’ın Resûlü, hanemi şereflendiriniz.” diyerek deveyi kendi hanesine çekmeye çalışıyordu. Allah Resûlü Medineli ashabına “Devenin yularını bırakınız, ona dokunmayınız. O memurdur. Allah tarafından memur olduğu yere gidiyor. Durunuz bakalım nereye gidecek.” buyuruyorlar. Bu kelamdan sonra Medine’yi büyük bir sessizlik kaplıyor. Herkes nefesini tutmuş “Acaba deve nerede duracak? Kimdir bu nasibli?” diyerek o mübarek deveyi, Kusva’yı izliyor. Deve ilkin Sehl ve Süheyl isimli iki öksüze ait, boş bir yerin önüne çöküyor. Biraz sonra kalkıp tekrar yürümeye koyuluyor. Bu sırada Hazrecli nasipli Hazreti Halid devenin hanesine yaklaştığını görüyor, gönlündeki tek dilek devenin hanesinin önünde durması. Öyle de oluyor. Deve Hazrecli Hazreti Halid’in evinde duruyor ve tekrar ilk çöktüğü yere geri dönüyor. Allah Resûlü böylece deveden iniyorlar ve buyuruyorlar “Konağımız burasıdır inşallah…” Devenin ilk ve son çöktüğü yer Peygamber Mescidi, ikinci çöktüğü yer de misafir olacakları ev, Hazrecli Hazreti Halid’in hanesi.

Hazreti Halid, müthiş bir heyecan ve Kâinatın Efendisini ağırlamanın verdiği derin haşyet içerisinde Efendimizi buyur ediyor. Allah Resûlü haneye teşrif edince alt katta kalmak istiyorlar. Üstteki çardak katı Hazreti Halid ve zevcesine kalıyor. Fakat Hazreti Halid ve zevcesi gece olunca uyuyamıyor ve Efendimize yalvararak onu üst kata çıkarıyorlar.

Peygamber Efendimizi hanesinde yedi ay ağırlamak şerefine erdiği için kendisine Mihmandar-ı Resul denmiştir. Mihmandar, değerli kimseleri ağırlayan demektir. Allah Resûlü, Mihmandar-ı Resûl’ü Musab bin Ümeyr ile kardeş ilan etmiştir. Nice şereflere ve nasiblere mazhar olan Hazreti Halid, hiçbir zaman cihaddan geri kalmamış, her daim cenk meydanlarının serdarlarından olmuştur. Çok sevdiği Allah Resûlü’nün her savaşta korumalığını üstlenmeye gayret etmiş, mübarek çadırlarında nöbetler tutmuştur. Kâinatın Efendisi onun hakkında “Sabahlara kadar beni muhafaza edeni sen de dünya ve ahirette muhafaza et Allah’ım!” diye dua etmişlerdir.

Gel zaman git zaman, katılmadık savaş bırakılmadan Hazreti Halid’e ihtiyarlık isabet eder. Yaşı doksan küsur olmuştur, yaşlılığından itibaren her sene bir savaşa katılmıştır. Zira Hazreti Halid “Kendi eliniz ile kendinizi tehlikeye atmayın.” ayetinde geçen tehlikeyi savaşa gitmeyip işiyle gücü ile meşgul olmak şeklinde tefsir eder, cihaddan geri kalmayı en büyük tehlike addeder idi. Bu yüzdendir ki ilerleyen yaşına ve hastalığına rağmen Efendimizin fetih ile müjdelediği onu fetheden komutanı ve askeri övdüğü Konstantiniyye’yi muhasara etmeye giden Yezid bin Muaviye’nin ordusuna katılmış, ölüm döşeğinde Konstantiniyye’yi muhasara etmiştir. Muhasara sırasında mübarek ruhunu teslim eden cenk meydanlarının serdarı, Mihmandar-ı Resul Hazreti Halid vefat etmeden önce Konstantiniyye’ye defnedilmeyi vasiyet etmiştir. Yezid bin Muaviye cenaze namazını kıldırmış ve vasiyeti üzerine bir grup asker tarafından defni Konstantiniyye surlarının dibine yapılmıştır. Muhasara kalktıktan sonra bu durumu öğrenen Bizans imparatoru, kabri bulacağını ve naaşı hayvanlara yedireceğini söyleyince Halife Hazreti Muaviye böyle bir şey yaptığı takdirde İslam beldelerindeki hiçbir kilisenin ve Hristiyan’ın eman altında olmayacağını bildirmiş, bunun üzerine Bizans imparatoru kabre dokunmaktan vazgeçmiştir. Daha sonradan Bizans halkı kabri bir bina içine alarak hürmet etmiş ve onun yüzü suyu hürmetine yağmur istemiş ve dilekleri gerçekleşmiştir.

Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul fethedilince Akşemseddin keşf yolu ile Hazreti Halid’in kabrini bulmuş ve dahi bulunduğu bölge de onun künyesi ile isimlendirilmiştir “Eyüp Sultan”. Hazreti Halid’in künyesi Ebû Eyyûb el-Ensari’dir. Osmanlı’dan günümüze İstanbul’un manevi sahibi olarak bilinir itikat edilir. Osmanlı’da İstanbul’a gelenlerin Eyüp Sultan Hazretlerinin kabrine gelerek şehre girmek için izin istemeleri, çıkanların ise çıkmak için müsaade almaları adetten idi. İstanbul’dan hacca gidecek olan hacılar kervanı Eyyûb el-Ensari Hazretlerinden müsaade alarak yola çıkar geldiklerinde tekrar izin alarak evlerine iskân ederlerdi. İstanbul’un manevi sahibi, cenk meydanlarının serdarı, Mihandar-ı Resul’u tazim ile yad etmeye gayret ettik. Onu vasfetmeye gücüm takatim yetmez idi; fakat ben onun ismi ile şereflenmek için bu yazıyı kaleme aldım. Allah Mihmandar-ı Resul Eyyûb el-Ensari Hazretlerinin bereketlerini, himmetlerini üzerimizden eksik etmesin. (Amin)

Baran Dergisi 746.Sayı