Yarın Türkiye’de önemli bir seçim yapılacak. Bu seçimlerle alâkalı önemli sorular var. Tayyip Erdoğan mitinglere Türk bayrakları ve arkasında M. Kemal posterleriyle çıktı. M. Kemal, modern Türkiye’nin kurucusu. Erdoğan ise ondan sonra gelen en önemli lider. Bundan önceki seçimlerde bu vurgunun bu kadar yapıldığını hatırlamıyorum. Erdoğan nelerden fayda elde edebileceğini bilen bir lider.

Enteresan bir diğer husus da, hem sağdan hem de soldan, Erdoğan’ın Müslüman kimliğine karşı çıkan herkesin ona karşı muhalif cephede dayanışma içerisinde olması. Sanırım Fetullah Gülen dahi Muharrem İnce’yi desteklemiştir. Her ne kadar hâlâ tesiri olduğunu düşünsem de, Erdoğan, devletteki ve ordudaki Gülenist kanserin büyük bir kısmını temizlemiş olmanın mirasından faydalanıyor. Gülen’in örgütü, Siyonist İsrail ve emperyalist ABD adına faaliyet gösteren bir örgüt.

Erdoğan, Türkiye’deki oyların yüzde elliden fazlasını alacaktır. Kürt halkı arasında bazılarının Kürt milliyetçiliği yapmalarının yanı sıra Kürt halkı İslâm’a yakınlığı ile de biliniyor. Kürtler gerçek ve iyi Müslümanlardır. Senelerdir olduğu gibi Kürt seçmenlerden Erdoğan oy almayı başaracaktır; fakat bu son olabilir, Erdoğan’ın Kürt politikasında değişiklik yapması gerekiyor.

En önemlisi, gönüldaş Erdoğan, bir Siyonist ve emperyalist ajanı değil, o gerçek bir Müslüman. Müslüman ülkelerin büyük bir çoğunluğu yolsuzluklar, usulsüzlükler ve bozulmuş idareciler tarafından yönetiliyor. İsrail tarafından yönlendiriliyor. İslâm’ın mukaddes toprakları İsrail kontrolü altında. Kudüs, Mekke ve Medine’nin içinde bulunduğu ahval Arapların ve Müslümanların utanç kaynağı olmalıdır. Erdoğan bu gidişin karşısında duran bir adam.

Öte yandan Erdoğan’ın karşısında yer alan ve muhalefete oy verenler ise hain değildir. İnanıyorum ki, onlar da İslâm’ın mukaddes topraklarının İsrail ve işbirlikçi ajanları tarafından kontrol edilmesine, işgal altında kalmasına razı değildir. Seçimlerdeki politik bir tercih. Erdoğan’ın en önemli rakibi olarak gösterilen Muharrem İnce pek tanınmış politik bir kişilik değil, dolayısıyla ben de Fransız haberlerinden gördüğüm kadar tanıyorum. Şunu söylemeliyim ki; Türkiye’de seçimlerin neticelerine herkes saygı göstermelidir.

Türkiye’de politikacılar, seçimleri kazandıkları takdirde küçük bir azınlığın değil toplumun menfaatlerini düşünmek zorundadır. Şartlar Türkiye’nin yabancı işgalden arınmış, NATO’dan kurtulmuş bir ülke olmasını zarurî kılıyor. Avrupa Birliği hususunda da asla hata yapılmamalıdır. Çünkü Türkiye İslâm dünyasında ayakta kalan bir kaç devletten en önemlisi. Siyonist ve emperyalistlerin müdahaleleri sebebiyle, Irak’ta, Suriye’de, Libya’da ve daha bir çok yerde savaşlar yaşanıyor, insanlar iltica etmek zorunda kalıyor. Türkiye bu konuda üzerine düşen her şeyi yaptı. Batı Avrupa’nın ileri demokrasileri gerekli tavrı gösteremedi. Sınırlarda yaşanan krizleri hatırlarsınız.

Şu anda da Avrupa’da mülteci krizi devam ediyor. Bilhassa Akdeniz’den geçen göçmenlerle alakalı. Avrupa bunu toparlamaya çalışıyor; fakat yine mültecilerin durumu hususunda bir çok insanlık dışı muamele göze çarpıyor. Kamplardaki durumun yanı sıra bazı devletler onları kabul etmiyor. Akdeniz’de mültecilere hayvan muamelesi gösteriliyor ve onların denizde boğulmalarına müsaade ediliyor.

Bu, yüzbinlerce insanın kadın, çocuk demeden katledildiği, köleleştirildiği manzaraları hatırlara getiriyor. Oysa ki mesela, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin mülteciler hakkında olumlu bir tutum sergilemesi tarihlerinin onlara yüklediği bir sorumluluktur. Çünkü bu devletlerin tarihî insanlıkdışı müdahalelerle, köleleştirme hareketleriyle doludur.

Tekrar Türkiye’ye geri dönecek olursak, mülteci meselesinde sınıfı geçen Türkiye İslâm âlemi tarafından seyrediliyor. Müslümanlar Türkiye’nin başarılarıyla gururlanır vaziyete geldi. Bu seçimlerin Türkiye siyasetinde bir takım değişikliklere sebep olacağı malûm. Seçimler öncesindeki atmosfer de bunu gösterdi.

Bölgede Rusya ile Suudi Arabistan arasında petrol üretimindeki miktardan kaynaklı problem de bu hafta çözüldü. İki devlet kaç varil petrol üretileceği hususunda anlaşmaya vardı. OPEC toplantısında petrol üretiminin artırılmasına karar verildi. Bu Venezüella’yı da alakadar eden bir durum. Organizasyonun kurucu ülkelerinden birisi olan Venezüella zor durumda ve üretimi artıramayacağı konuşuluyor. Chavez sonrasında, dünyanın en geniş ve kaliteli petrol yataklarına sahip olan Venezüella sistem tarafından marjinalize edildi.

Ekonomik olarak uçuruma sürüklendi. Oysaki ben doğduğumda dünyanın en zengin ülkelerinden biriydi. Stratejik ehemmiyeti sebebiyle Fransa ve ABD tarafından bu duruma getirildi. Nüfusun büyük çoğunluğu dış güçlerle mücadele edildiğinin farkında. Her şeye rağmen tarihi değiştirmek için direnmemiz gerekiyor. Türkler, Araplar, tüm Müslümanlar ve Venezüellalılar birlikte emperyalistlere ve onların ajanlarına karşı direnmeli!

Allahü Ekber!
23.06.2018


Baran Dergisi 598. Sayı