Esselâmü Aleyküm.
Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)
İyiyim, iyiyim.
Herkes nasıl orada?
(Av. Yılmaz, herkesin iyi olduğunu söylüyor.)
Yeni herhangi bir şey var mı peki?
(Av. Yılmaz, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun 7 Ocak 2016 Perşembe günü İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde gerçekleşen ve kendisinin de bizzat katılarak ifâde verdiği yeniden yargılanma duruşmasından bahsediyor, duruşmanın çok iyi geçtiğini ve mahkemenin Şubat ayı içerisinde olumlu bir kararla neticelenmesini ümid ettiğini söylüyor.)
Serbest şu ânda kendisi, değil mi?
(Av. Yılmaz, Carlos’u doğruluyor.)
Sonucun inşallah olumlu olmasını ben de bekliyorum. Önceki Kemalist yargılamalar ne kadar aptalcaydı, malûm. Kendisi için dua edelim; bir ân önce kurtulmalıdır bu durumdan. Başka bazıları girmelidir artık cezaevine! “Yoldaş Gülen” için 333 yıl falan isteniyor galiba (Carlos gülüyor).
Ah Allahım; zavallı Türkiye! O muhteşem tarihî güç, şimdi bu durumlara düşüyor.
Erdoğan birşeyler yapabilsin diye ümid edelim. Böyle ümid edelim. Ne var ki, şu ân Kürtlerle yaşanan çatışmalar yanlış. Kürtlerin tarihî haklarının tanınmadığı bir durumda, hiç bitmeyecek bir savaş yaşanacaktır. Buysa, ne Kürtlerin ne de Türkiye’nin kalanının çıkarına. Bu bakımdan, çok üzücüdür tüm bu yaşananlar.
Neyse…
Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?
(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)
21 yıldan fazla bir süredir Fransa’da “tatildeyim”. Haberleri izliyorum ben de. Televizyonumuz var ve bir kanaldan diğerine geçiyor, özellikle resmî kanalları izliyorum. Kimisi daha ziyade sağ, kimisi daha ziyade sol eğilimli, kimisi de el-Cezire gibi uluslararası nitelikte olan televizyon kanallarını takib ediyorum. Bu şekilde, belli medya analizlerini öğrenme şansı buluyorum ki, bunlar da objektif değil, apaçık bir biçimde “peşin fikirli”.
Buna rağmen, farklı kanalları izlediğinizde, en azından hakikatin yüzde 50’sini falan elde edebiliyorsunuz. Daha önce de bahsetmiştim bundan. Bu vesileyle söylemek istediğim ise şu:
Bir yıl kadar önce Charlie Hebdo dergisine bir saldırı düzenlenmişti ki, ilk başlardaki orijinal Charlie Hebdo ile bir alâkası kalmamıştı zaten bu derginin. O zamanlar, Fransız politikasını mizahî biçimde eleştiren haftalık bir dergiydi Charlie Hebdo. Bu bahiste daha önce de konuşmuştuk sanıyorum. Ancak benim bu vesileyle şimdi konuşmak istediğim husus başka ve şöyle:
Mevcud Fransız hükümeti, Charlie Hebdo dergisine yapılan saldırıyı istismar ediyor bugün.
Hazret-i Peygamber’le ve elbette O’nun getirdiği İslâm inanç ve vahyini takib eden tüm müslümanlarla dalga geçmeye çalışan bu dergiye yönelik olarak, ölüme hazır komandolarca bir saldırı gerçekleştirilmiş ve bu komandolar, oradaki belli hedef şahısları öldürmüşlerdi, malûm. Bazı polisleri de vurmuşlardı bu arada.
(Carlos, televizyon, internet, gazete ve dergiler yoluyla, Fransa içinden veya dışından işbirlikçi ve çoğu polis korumasında gezen “müslümanlar”ın da dahil olduğu bir medya bombardımanı gerçekleştirildiğini ve özellikle Fransa’daki kamuoyunun “müslüman teröristlere” karşı manipüle edilip kışkırtıldığını söylüyor…
Dünyanın her yerinde hemen her gün katliamlar yaşandığına dikkat çeken Carlos, tüm bu ölüm ve katliamlar “normal” karşılanmasına rağmen, Charlie Hebdo saldırısını protesto amacıyla Paris’te çok büyük bir gösteri gerçekleştirildiğini ve bu gösteriye dünyanın dört bir köşesinden devlet veya hükümet başkanlarının katıldığını hatırlatarak, Fransız hükümetinin hâdiseyi nasıl istismar ettiğini vurguluyor.
Fransız seçmenlerinin bu yolla manipüle edildiğini, oyların belli bir kanala akmasının ve belli kişilerin iktidarının amaçlandığını; diğer yandan da, başa çıkmak noktasında kendisini aşan bu durumu kontrol etmekte zorlanan ve bunun korkusunu yaşayan Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande’ın “terör karşıtı” bir propaganda stratejisi geliştirmekten medet umduğunu ve bu şekilde halkın gözündeki mevkiini korumayı tasarladığını; kamuoyuna “Fransa’yı vuruyorlar, Fransa da buna direniyor!” mesajının medya yoluyla hiç kesintisiz bombardıman edildiğini söylüyor…
Fransa’nın -başta askerî harcamalar gelmek üzere- son dönemlerde girdiği borç batağından nesiller boyu kurtulamayacağını belirten Carlos, tüm bu “terör karşıtı” propaganda yoluyla, Fransa’nın sağa sola müdahale etmesinin ve birlik göndermesinin halkın gözüne batmasına engel olunacağının düşünüldüğünü; Fransız askerlerinin sadece ülke dışındaki müdahaleler için değil, ülke içinde de polis güçlerine yardım gerekçesiyle kullanıldığını; resmî olarak on bin kadar askerin Fransa sokaklarında savaş üniformalarıyla ve sanki savaştaymışçasına dolaştığını; ne var ki, kurşun geçirmez yeleklerle dolaşan bu askerlerin her ne hikmetse miğfer takmadığını; bu bakımdan, tüm bu “anti-terör” propaganda ve gösterilerinin nasıl bir imaj ve manipülasyon olduğunun ortaya çıktığını belirtiyor…
Av. Yılmaz’la telefon görüşmesi yaptığı “bugün”ün, aynı zamanda cezaevinde aldığı üniversite eğitiminin bir parçası olarak edebiyat dersi gördüğü bir güne denk geldiğini; derste profesörle konuşurken tam da bu meselelerle ilgili olarak zihnî manipülasyon konusunu gündeme getirdiğini ve CIA’nın 1950’lerde Amerikan televizyonlarında yaptığı tecrübeler çerçevesinde, insanlara farkedemeyecekleri bir hızla nasıl bazı imajlar gösterildiğini ve bu imajların daha sonra o insanların beyinlerinde dönüp durarak nasıl onları belli bir yönde düşünmeye sevkettiğini söylüyor; bugün yaşanan “terör karşıtı” medya propagandasında da işte bu yönlendirmenin çok daha yaygınlaştırılmış tekniklerinin kullanıldığını ekliyor; kahramanlıkla alâkası olmayan alelâde insanlara Fransa’da -üst seviye merasimler gerçekleştirilerek- “kahramanlık madalyası” takılmasını manipülasyonlara bir diğer örnek olarak gösteriyor…
Almanya’yla ilgili olarak da bir değerlendirme yapan Carlos, Almanya’nın anayasal sebeblerle ülke dışına muharib birlik gönderememesine rağmen, “İslâm Devleti” ile ilgili olarak yerdeki hedefleri belirleyip istihbarat sağlaması ve bunları bombardıman edecek NATO ve ajan kuvvetlere iletmesi için Irak ve Suriye’ye keşif uçaklarını gönderdiğini; bundan dolayıdır ki, Almanya’nın da “İslâm Devleti” nazarında artık meşru bir hedef olduğunu vurguluyor…
Bu vesileyle, emperyalistlerin günden güne nasıl daha yalancı, daha saldırgan ve daha tehlikeli olduklarına dikkat çeken Carlos, PKK’nın Suriye kolunun, önce Suriye rejiminden vatandaşlık haklarını aldığını, sonra da ABD’nin ve ajanlarının savaş sahasında yeterli gücü bulunmadığı için emperyalistler tarafından “İslâm Devleti”inin ilerleyişini engellemek ve onlarla savaşması amacıyla yönlendirilip kullanıldığını ifâde ediyor…
Bu noktada “İslâm Devleti”nin ideolojik zayıflığına da işaret eden Carlos, bu insanların dünyanın her yerindeki İslâm topraklarında “devlet”in bir parçasını kurabileceğini; ancak herşeyin bu kadar kolay gerçekleşebileceği bir dünyanın bulunmadığını; her yerde farklı dinî, mezhebî, tarihî görüşleri ve tanınmaları gereken hakları olan çeşitli müslüman toplulukların bulunduğunu ve herkesin hakkını alarak yaşayabileceği bir yapı kurmaya da “İslâm Devleti”nin sözkonusu yaklaşımının yeterli olmayacağını söylüyor…
Son olarak, Avrupa’daki Suriyeli mültecî problemine de temas eden Carlos, bu insanların hepsinin namuslu insanlar olmadığını; aralarındaki çalıp çırpmaya, kaçakçılığa ve kadınlara musallat olmaya hazır haydutların, Almanya’da geçtiğimiz günlerde yaşanan taciz hâdisesi gibi daha birçok problem çıkartabileceğini belirtiyor; sınırlarını bir açan bir kapatan Avrupalıların bu noktada ne yapacaklarını bilmediklerini ekliyor; meselenin -başta Fransa olmak üzere Batıda- “propaganda yapalım ve manipüle ettiğimiz halkın oylarını alarak yeniden seçilelim!” noktasında seyrettiğini vurguluyor…)
Ciddi olan; halkına, çalışanlarına ve kadınlarına saygı gösteren -dini ve ideolojisi ne olursa olsun- dünyadaki herhangi bir rejim, güya demokratik ama kimseyi temsil etmeyen, tam tersine zenginlerin, sömürücülerin, siyonistlerin ve ABD emperyalizminin çıkarını temsil eden tüm bu rejimlerden çok daha iyidir!..
Allahü Ekber.
 
(Carlos, mûtad konuşması bittikten sonra, Av Yılmaz’a, Paris’e gelip kendisini ziyaret etmelerinden nasıl memnun kaldığını tekrar ifâde ediyor, bu dayanışma ruhundan dolayı Av. Yılmaz’a ve Türkiye’deki tüm dostlarına çok teşekkür ediyor.)
 
9 Ocak 2016
Baran Dergisi 470. Sayı