-Parmaklayan Parmaklayana Evrakı-

Çok basit ve cüretkar olmayı gerektiren anlar: İpin ucu puştun elindeyse, geriye doğru sararak onları yakalayacağız! O puştlar kimler diye soracak olan olursa, tahmin etmekle birlikte, "delilden faile" gitmek, ipi geri sararak kanlı ellerin sahiplerini tespit etmek şüpheye yer olmaması noktasında önemli ve bunu yapmaya çalışıyoruz. Burada da mevzu bitmiyor: Ya "puşt-lar" ipi saldıktan sonra ucunu başka birilerinin eline verdiyse? O zaman da elde ne var, "olay yeri"nde ne bulunuyor, onun fotoğrafını çekip, masanın üzerine koyup, olay özelinde gözü ısıran, kulağı tırmalayan nedir, bunu tespit gerekiyor: Bilmediğimiz "orada olmayan delili" aramak yerine, olanların üzerinde yoğunlaşmak. Tıpkı Rodin'in "Heykeli nasıl yapıyorsunuz bu mermer kütlesinden?" sorusuna, "Fazlalıkları atıyorum sadece!" demesi gibi.

*

Geçenlerde tutuklanan "Oda TV" “klik”indeki gazeteci unsuru Müyesser Yıldız'ın 15 Temmuz davalarına özel hassasiyet gösterdiği, ana dava olan “Genelkurmay çatı ile “Akıncı Üssü” davasını yakından takip ettiği malum. 15 Temmuz davalarına giren avukatların kurduğu platform da var, güya oradan davalar hakkında bilgi veriyorlar ama gerçeği öğretmeye zerre katkısı olmayan, çok açık yazalım, "işkence ile alınmış veya imza edilmiş ifadeler" ile oluşturulmuş iddianamelerin tekrarını yapmaktan başka bir şey yaptıkları yok; her akşam TV’lerde ahkam kesen, gazetelerde yazan unsurların da tasası yok bu konuda ve Müyesser Yıldız gibi unsurların dava klasörleri ve savunmalardan, "unsuruna göre" yazdığı yazılar da fesat olarak görülüyor. Evet fesat ama iddianameleri haklı olarak tartıştıran faydalı bir fesat! Fesat-fitne olmasa hakikatin görünürlüğü flu olur; "Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın!" diyor ya rahmetli Üstadım Necip Fazıl, öyle!

*

Bir davanın en önemli yeri, onun bunun dedikleri veya duydukları değil, delillerdir; delillerin üzerinden sarkılır detaylara. Müyesser Yıldız 14 Ekim 2020 tarihinde yazdığı "Darbe üssü Akıncı’da “şok” parmak izleri" başlıklı yazıda darbenin harekat merkezi denilen Akıncı Üssü 143. Filo'dan elde edilen deliller hakkında "şok edici" bilgiler veriyor:

"- 15 Temmuz gecesi Ankara’nın bombalanmasında Akıncı’da ana merkez konumunda olan yerlerden birisi de 143. Filo’ydu. İşte 22 Temmuz’da bu filonun odalarından 240 numaralı odada arama yapıldı. Ne bulunduysa el konuldu. Ancak gerek arama gerekse el koyma karar ve tutanaklarının dava dosyasında olmadığı öne sürüldü. (...) Olay Yeri İnceleme Şubesi Parmak İzi Geliştirme Laboratuvarı Büro Amirliği tarafından 7 Eylül 2016’da 8 sayfadan oluşan “uzmanlık raporu”, 10 Eylül 2016’da 35 kişiyle ilgili 22 sayfadan oluşan bir tespit raporu tanzim edildi. İlk raporda toplam 288 adet vücut izi tespit edildiği bildirildi. Bulguların yer aldığı koli de aynı gün, 7 Eylül’de kapatılıp, yeniden TEM’e gönderildi. Bu defaki tutanakta, teslim edenin imzası yer alırken, teslim alan ve hazırun kısmı yine boş bırakıldı. Peki kolide neler vardı, yani 240 numaralı odada neler bulunmuştu? Kimlik kartı, cüzdan, kartvizit, cep telefonu, bazı haritalar, not kağıtları, kulüp kartı, isimsiz-imzasız bazı notlar... Peki tüm incelemeler bittiği halde bunlar adli emanete ne zaman mı gönderildi? Tam 29 ay sonra, 28 Ocak 2019’da."

Buradan şunu anlıyoruz ki, bazı deliller, öyle basit, sıradan değil, 143. Filo'dan alınan, hem iddianame hem savunma için önemli deliller, 2019 Ocak ayına kadar mahkeme dosyasına girmemiş, özellikle savunmalarda kullanılma imkanı olmamıştır! Başka önemli husus, "vur, patlat, acıma yok, öldür" vs emirlerinin verildiği 143. Filo'daki arama hadiseden bir hafta sonra yapılıyor ve "onlar ele geçiriliyor" ki buraya mim koyun, daha fecaatini göreceğiz birazdan! Müyesser Yıldız'ın yazısına "şok" olarak devam edelim:

"- Konunun can alıcı kısmına, yani parmak izi tespit edilenlere gelelim. Çoğu 15 Temmuz’da Akıncı Üssü’nde olduğu belirtilen ve yargılanan isimler. Ancak 6 isim var ki, çok ilginç.

Önce ilk üçüne bakalım. Eski Korgeneral Hasan Hüseyin Demirarslan; 15 Temmuz gecesi Ankara’da değil, İzmir’deydi. Nitekim İzmir’de görülen darbe davasında yargılanıyor. Eski Korgeneral Yılmaz Özkaya; soruşturma geçirdi ama tutuklanmadı. 2019’da emekli oldu. Nejat Bilgin; 15 Temmuz’da Diyarbakır 2. Taktik Hava Kuvveti Komutanı’ydı. Yani o da Akıncı’da değildi. Bildiğim kadarıyla hakkında soruşturma açıldı ve emekli edildi. Bu generallere ait parmak izlerinin, 15 Temmuz değil de daha öncesine ait olduğu varsayılabilir. Ya şu üç isme ne denir?

İlki, Hava Pilot Tümgeneral Ayhan Gümüş. 10 yıl önce Balyoz kumpasında tutuklandı, hapis yattı, sonrasında emekli oldu. İkincisi; Bilgin Balanlı. Herhalde bilmeyen yoktur. 2011’de Harp Akademileri Komutanı iken birkaç ay sonra Hava Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılırken, o da Balyoz kumpasında tutuklandı, 3 yıl hapis yattı. Tutuklanma gerekçelerinden biri, günümüzün etkili tarikatı haline gelen Menzil’in Eskişehir’deki Bilvanis Çiftliği’ni takip ettirdiği iddiasıydı. Ve son isim; emekli Korgeneral Erdoğan Karakuş. Uzun yıllar Türkiye Emekli Subaylar Derneği (TESUD) Başkanlığı yapan Karakuş ne zaman emekli oldu, biliyor musunuz? Tam 15 yıl önce. Ancak raporlara göre, 15 Temmuz darbe teşebbüsünden dolayı Akıncı’da el konulan eşyaların birinde Ayhan Gümüş’ün sol orta parmağının, birinde Bilgin Balanlı’nın sol yüzük parmağının, birinde de Erdoğan Karakuş’un yine sol yüzük parmağının izi var!..

Avukatım kanalıyla soruşturdum; Bilgin Balanlı Akıncı Üssü’ne en son 2010’da bir uçak gösterisini izlemek için gitmiş. Bu dikkat çekici gariplikler neye yorulur, bilemedim. Sadece “FETÖ” dönemi değil, bugün de bol miktarda görülen bir başka “sehven” vakası mı? Davaları sulandırıp, içinden çıkılamaz hale getirme faaliyetlerinden biri mi? Yoksa, halen “Bal gibi de Balyoz darbe planı vardı.” diyenlerin ileriye yönelik bir hazırlığı mı?"

Müyesser Yıldız'ın 15 Temmuz dosyalarına olan "merakının" sebebini artık apaçık anladık herhalde! "15 Temmuz'da direnen general, albaylar da tasfiye edildi" yollu açıklamalarının "sebebi" de! Yargıtay 16. CD'nin "15 Temmuz'da başka siyasi gruplara mensup darbeciler olsa da esas itibariyle FETÖ'cü bir darbe girişimidir" lafının (hüküm filan değil, laf!) tüm darbe davalarını şüphe altına alındığını da! Doğu Perinçek denilen "her devrin adamı"nın, yine "fabrikatör" halinde kıvırtarak dolaşmasını da! Ve en önemlisi: Ne ETÖ ne FETÖ hiçbir şekilde tam bir hakimiyet kurmuş! Hepsi "vakti geldiğinde" kendilerinden üstün başka bir gücün hâkimiyetini kabul etmiş: Gerçek Devlet'in! 15 Temmuz'un komuta merkezinde (çok sonra ve tuhaf şekilde!) elde edilen yukarıdaki delillerin, FETÖ'cü ile Balyoz'cunun parmak izlerinin aynı evraklar üzerinde bulunmasının başka manası nedir ki? Fakat dikkat edin, 15 Temmuz'u gerçekleştirenler üzerinde hemen elde edilen "somut deliller"den bu ÇIKMIYOR, üç sene, beş sene, on beş sene önce geçerken uğrayan subayların parmak izi de oradan çıkıyor ise, ya filonun temizliği hiç yapılmamış, toz toprak içinde kalmış denilebilir ya "mutfakta biri var!" Bu noktada "sehven" lafının kıymeti yoktur; yoktur ki bu deliller de emniyetten adli emanete üç senede varmıştır zaten!

*

Geçen hafta cezaevinde vefat eden kurmay albay Mustafa Barış Avıalan'ın yargılandığı genelkurmay çatı davasında (Yurtta Sulh Konseyi) yaptığı savunmada bahsini yaptığımız mevzu üzerinde bilgiler mevcut. Kendisi hakkında olduğu gibi iddianamenin de dayandığı delilleri her noktadan ve yine iddianame içindeki deliller ile hallaç pamuğu gibi vura vura "düz'eltmiş" desek yeridir savunmada eski albay! Barış Avıalan'ın FETÖ'cü METÖ'cü olup olmaması değildir çatı davasının ve benim konum, suçlandığını işleyip işlemediğidir.

İddiaamede Avıalan da 143. Filo'da bulunan bombalanacak yerlerin bulunduğu evraklar üzerinde parmak izi olduğu ve darbeci olduğu isnadıyla itham ediliyor; Ekim ayının başında da darbeci olduğu yüksek mahkeme onamasıyla tescil edildi. Avıalan yaptığı savunmada "parmak izi bulunan" evraklar kısmında ne müdahil avukatların ne mahkeme heyetinin, ne yüksek mahkemenin üzerinde durduğu ilginç ve Müyesser Yıldız’ın tutuklandıktan sonra "keşfettiği!!!" şok bilgileri veriyor; üstelik 15 Mart 2019 tarihinden!

"- Ek delil klasörlerini alıp inceleyebilince çok enteresan sonuçlara ulaştığım aleyhimdeki bir delil. O da iddianamede yazdığı şekli ile şudur: "Akıncı üssünde ele geçirilen şüphelinin hedef olarak belirlediği noktalara ilişkin renkli baskı uydu görüntüsü içerir fotoğraflar ile sıkıyönetim direktifi olarak adlandırılan bir takım görevlendirmelerin yer aldığı evrak üzerinde yapılan parmak izi incelemesi neticesinde şüphelinin -yani benim- parmak izlerimin tespit edilmiş olması." İlk sorgumda hatırlarsınız bana da sormuştunuz. Savcılığın yazdığı gibi okununca ne kadar büyük ve önemli bir şeymiş gibi gözüküyor. Planlar falan, parmak izi var o demek ki bu adam gerçekten bir şeyler yapmış. Halbuki bu başlık altında anlatacağım şeylerin sonunda göreceksiniz ki ortada koskocaman bir sıfır var. Normalde -eğer vâkıf veya tarafsız olunsa idi- sırf iddianamedeki bilgi ve belgelere göre bile yazılması gereken iddia şu olmalı idi: "143. filoda ele geçirilen ve ağzı yırtılmış bir sarı zarfta toplu olarak bulunan 158 sayfa A-4 kağıdına basılı Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait kurumların uydu görüntülerinin olduğu belgelerden sadece birisinde -yani sıkıyönetim direktifinde falan yok,- sadece bir belgede yani 158 sayfanın tek bir nüshasında ön ve arka yüzünde, tek bir parmağıma ait, -o da sol el işaret parmağım-, parmak izimin bulunması." Tabiî siz de, diğer 4. Ağır Ceza Mahkemesindeki Başkan bey de, sadece Savcının yazdığı şeye bakarak, sanki bir planlama faaliyeti yapmışım, oturup haritalar başında hedefler belirlemişim gibi veya -hani basında bazen çıktığı gibi- komutanlarımızın harita başından 100 km. ötedeki harekatı yönettikleri gibi böyle harita başında bazı bir şeyleri yaptım gibi bir algı oluşmuş, oluşabilir zihninizde çünkü; iddianame bu algıyı oluşturmak istiyor."

Müyesser Yıldız’ın yazdığı en son 15 sene önce 143. Filo'dan geçmiş birinin 15 Temmuz'dan bir hafta sonra oradaki evraklarda parmak izinin tespit edilmesinin yanına, Avıalan'ın sadece sol el işaret parmağının tespit edilmesini koyun. (Müyesser de koysun!) Devam edelim, yukarıda mim koyun dediğimiz yere geliyoruz:

"- Yüz binlerce sayfa içinden denk geldi, bazı belgelere ulaştım. Ulaştığım bu belgeler, parmak izi delilinin hukuka aykırı olduğuna ve daha da önemlisi bir kumpasın emaresi olabileceğine ilişkin bazı bilgiler içermektedir. Bu parmak izi delilleri şöyle tespit edilmiş Başkanım -Sadece benim için değil, herkesin parmak izi aynı şekilde tespit edilmiş yani-: 17 Temmuz 2016 saat 16:45'de Başkanım, 143. filo binasına Cumhuriyet Savcısı Nilüfer Ünal, Mahkemeden alınan arama ve el koyma kararı doğrultusunda olay yeri inceleme, keşif ve delil toplaması için geliyor. Orada, yani 143. filoda bulunan bir polis -bu tutanakta bomba uzmanı olarak geçmiş-, 143. filoya, yani darbenin yönetim merkezi olduğu iddiası daha 15'i gecesi ortaya yayılan 143. filo binasına, bir gün önce yani 16 Temmuz'da Özel Harekat polislerinin girdiğini ve orayı yaşam alanı olarak kullandıklarını Savcıya beyan ediyor. (...) Sonra savcı Nilüfer Ünal, olay yeri inceleme ve delil toplama işine başlıyor. Nerede? Darbenin yönetim merkezi olduğu iddia edilen 143. Filoda. Güya her tarafı geziyor, inceliyor ve koca binanın içinden, sadece ve sadece "kozmik büronun yanında kapısı olmayan bir odadan" içerisinde toplu olarak 158 sayfa A-4 kağıdına basılı görüntülerin bulunduğu bir sarı zarfı buluyor. Bu zarfla birlikte bir de 51 sayfalık sıkıyönetim listesi ile başka bir odadaki içinde 2 sayfa notun bulunduğu siyah kaplı bir not defterini alarak Kriminal Polis Laboratuvarı Daire Başkanlığında görevli Şube Müdürü Murat Kaptan isimli bir şahsa elden teslim ettiğini söylüyor bu tutanakta. Sonra da incelemeyi tamamlıyor ve filoyu yeniden Özel Harekat polislerine teslim ediyor. Yeniden alın buyurun diyor siz tekrar ne yapacaksınız yapın diyor devam edin diyor ben sizi rahatsız etmeyeyim diyor. Sanki sadece bu 3 delili almak için gelmiş, almış ve gitmiş. Buraya kadar anlattıklarımın hepsi Savcı Nilüfer Ünal ve Katip Özge Dişbudak imzalı 17 Temmuz 2016 tarihli Olay Yeri İnceleme ve Keşif Tutanağında vardır."

Avıalan kendisi dahil tüm darbe davası bilhassa Yurtta Sulh Konseyi üyesi olma isnatlı sanıklar hakkında önemi hiç tartışılmaz bir hususun üstüne gidiyor bundan sonra ve tamamen dava dosyasındaki raporlar ile!

Tam bu delillerin bulunduğu "kozmik büro"nun kameralarının 16 Temmuz akşamından yani Özel Harekat'ın oraya yerleşmesi itibariyle kapatıldığını tespit ediyor. Temmuz'un 28'sinde Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca Filo'da yeniden bir arama ve keşif yapıldığını, 11 gün önceki savcı aramasının sadece bahsedilen üç zarfı almaktan ibaret olduğu için, darbeden 13 gün, Özel Harekat'ın yerleşmesinde 12 gün, ilk savcı aramasından 11 gün sonra "parmak izi, biyolojik iz (saç, kıl vs DNA için) araması yapılıyor. Bu aramaların hangi usul'de makul olacağı ayrı mesele, gariplikler devam ediyor tabii. Parmak İzi Geliştirme Laboratuvarı bahsi geçen sarı zarf içindeki kağıtlarda 567 adet iz tespit ediyor ki rapora göre bunlar bozulmamış olan izler, bozulmuş olarak da "yüzlerce parmak izi" bulunuyormuş. Avıalan da gayet tabii olarak, "O kağıdın üzerinde 567 tane iz çıkıyorsa bir harekat planlayacak 3-5 konseyin işi değildir o kağıtlarla çalışmak. Herhalde önüne gelen parmaklamış kağıtları" diyor.

Devam ediyor kendisinin iki adet (aslında 1) parmak izi bulunan 63 numaralı kağıt üzerinden ve 13 ayrı iz tespiti yapıldığını ekliyor; bu arada tutanağa A4 olarak geçen kağıt, bu sefer A3 oluyor! Sehven diyelim! Üç izden ikisi bozuk çıkıyor, ikisi sol el işaret parmağı olarak Avıalan'a ait ve beşinin de veri tabanında karşılığı bulunamamış! İşte burası muamma! Akıncı Üssü 143. Filo "kozmik büro"sunda bulunan parmak izi nasıl tespit edilemez? Kazan ilçesindeki "143. Filo Cafe" mi orası? Böyle önemli bir yere normal olarak sadece görevliler girer, darbeden sonra da kolluk ve bunların hepsinin devlette parmak izi bulunur. Bulunmuyor ise, problem! Dava için hayati önemi haiz evraklari zan altında bırakan bir problem bu! Devam ediyor Avıalan, çok daha fecaat bir olayı keşfediyor rapordan. Geride kalan (13 parmak izi) iki izin, S. G. isimli bir şahsın sol el yüzük ve sol el işaret parmaklarına ait olduğunu buluyor. Peki bu şahıs kim? "S.G., Gölbaşı Özel Harekat Dairesinde görevli bir polis ve aynı zamanda davanın müştekileri arasında." Müşteki olarak verdiği ifadede "15 Temmuz günü saat 20:00 civarında cep telefonuna acil olarak Gölbaşı Özel Harekat'a gelmesi gerektiğini" yazan bir mesaj geldiğini söylüyor. Dikkat edin, saat 20:00 civarı! Ortada hiçbir şeyin olmadığı bir saatte; bu saat meselesinde ısrarcı veya mesaj olduğu için değiştirilemeyeceğinden kimse gariplik üzerine gidip "sehven" demiyor tabii! Marmaris Cumhurbaşkanına Suikast Davasında da "saat" meselesi vardır, dergimizde yazdık bunları. Orada bazı tanıkların saat sorununu "yanlış hatırlama" diyerek, resmi raporları da "sehven" diyerek düzeltmeye çalışanlar olduysa da, TBMM 15 Temmuz Komisyonunda verilen ifadeler, Erdoğan ve Berat Albayrak'ın beyanları nettir, "değiştirilemez" ve o dosya nasıl bu açıdan şüpheli konumuna iddianame ile getirildi ise, Kazan savcısı tarafından "kapalı sarı zarf" olarak tespit edilen (içinde 500'den fazla parmak izi bulunan) bu hayati önemi haiz delilin içinde arkadaşları şehit edilmiş olan ve Akıncı Üssü'ne gönderilen S.G. isimli şahsın parmak izinin bulunması da en önemli iki davayı şüpheli hale sokmuştur. Barış Avıalan ile "darbecilerin" parmak izlerinin olduğu kapalı zarfın içinde oraya bir gün sonra gelmiş özel harekatçı birinin parmak izi nasıl bulunur?

*

Müyesser Yıldız’ın "derdi başka" dedik. ETÖ ve FETÖ, Gerçek Devlet'in önünde acizler, dedik. Acizlik nasıl, işte yukarıda yazılanlardan anlaşılmalı! 15 Temmuz'da yaşananlar gerçekti. İnsanımız ölümüne sokağa çıktı. Kanları ile toprağı suladı. Meydanlara inen binlerce gönüldaşımızdan yaralanan onlarcası bir kenara, HALİL KANTARCI Çengelköy savunmasında şehit düştü.

Darbeyi FETÖ mü yaptı, ETÖ mü yaptı, ortaya karışık bir spesiyal ve spesifik işbirliği ile mi yaptılar, birlikte "terör alarmı" maskesiyle başladılar da sonradan (o da milletin sokağa çıkması, HALİL'in toprağa düşmesi akabinde) yanlış yaptıklarını anlayıp geri adım mı attılar, HİÇBİRİ "BİRİNCİ DERECEDEN" İLGİLENDİRMİYOR BİZİ, HALİL'İMİZİ KİM KATLETTİ, ESAS MESELEMİZ!

Birileri deliller ile oynamış! Hiç şüphesiz bu! Hem Müyesser Yıldız hem de Albay Avıalan bunu raporlar ile ispatlıyor. Öyle bir delil de tespit ediliyor ki, iddianameyi ve kararı şüpheli hale sokuyor. Ve bize göre, yukarıda "gerçek devlet" dediğimiz başka bir klik, güya "millî bir damar"dan, şehit ve gazilerin kanları üzerinden bunu organize ediyor ve ama en büyük ihaneti gerçekleştiriyor. Müyesser Yıldız gibilerinin endişeleri boş değil elbette, bitmemiş bir hesabın da taşlarının döşendiğini görüyorlar. ETÖ'nün istikbalinin olmadığını çok önceden İBDA olarak söyledik! Yerine getirilmeye çalışılan FETÖ de öyle; kirlenmiş oyuncular sahneden alınıyor yerine bukalemun gibi renk değiştirmiş "millî bir damar" getirilmeye çalışılıyor, oynanan deliller üzerinden. Şunu herkes bilsin: Abdeste karşı olan İT'in Kemalist kolu ile nasıl mücadele ettiysek, abdestli, "nur"lanmış, yeniden mücadele şehvetine kapılmış "millî bir damar" görüntülü İT ile de mücadele ettik ve edeceğiz. Bir üfürüklük canları var. İpi geri sararak Halil'i hangi puşt-lar katletmiş, bulacağız Allah'ın izniyle.

Baran Dergisi 720.Sayı