İslâma muhatap anlayışın dünya görüşü olan İBDA ve bunu örgüleştiren de İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu.
Çağımızın mevzu ve meselelerine çözümler getiren ve Doğru Yol-Kurtuluş Yolu çizgisini temsil eden İBDA, aynı zamanda, çağımızın İslâm diyalektiğidir; yüzyıl diyalektiğidir.
İslâm hikemiyatını ve İslâm fıkhını(anlayışını) dinamik planda yürüten, sistemleştiren Devlet ve Toplum projesi olarak tatbikini isteyen bir fikir hareketidir İBDA.
 
Tarihçe
1 ağustos 1984 tarihi İBDA’nın son ve som halini alışıdır, fakat Kumandan Mirzabeyoğlu “ilk ihtilalci ses” olan şanlı GÖLGE dergisiyle 1975 yılında cemiyet meydanına atılmıştı. “Bütün Fikrin Gerekliliği-İktidar, Siyaset-Hareket” eseri de ilk defa GÖLGE dergisiyle yayımlanmıştı. 1979 yılında Kumandan Mirzabeyoğlu’nun çıkardığı AKINCI GÜÇ dergisiyle bir patlama yaşanmıştı.
Üstad Necip Fazıl, “Müjdelerin Müjdesi” yazısıyla tescil ediyordu Kumandan Mirzabeyoğlu’nu. Ve Üstadın “Işık” yazısı ve İdeolocya Örgüsüne ek olarak Akıncı Güç kadrosuna ithaf ettiği “İslâmı Yenilemek” yazısı.
Kumandan Mirzabeyoğlu, dünyada İslâmcı aksiyon hareketleri içinde ilk ve tek olan “İdeolocya ve İhtilal” eserini de pratiğin içinde Akıncı Güç dergisi hareketiyle ortaya koyuyor ve aksiyon cephesini örgüleştiriyordu. Zaten eserin alt başlığı da “Kavganın İçinden…”
“İlk ihtilalci ses” veya “aksiyon cephesinin ilk ve tek eseri” derken mübalağa yaptığımız zannedilmesin. “Sevenin gözü kör olurmuş” hesabı övgüler düzdüğümüz zannedilmesin. Sebebini izah edeceğiz.
Sistemli İslâmcı hareketin başlatıcısı Necip Fazıl’dır. Çünkü İslâma muhatap anlayışı ve onun aşkını, vecdini, diyalektiğini, estetiğini dost ve düşman kutuplarını işaretlendiren, hedeflendiren Necip Fazıl’dır. Bu tanımlamayı yapan da Büyük Doğu’nun yürütücüsü Salih Mirzabeyoğlu’dur.
Salih Mirzabeyoğlu, Necip Fazıl’dan farklı olarak aksiyon cephesini de örgüleştiren ve Necip Fazıl’ın muradı olan ihtilâl-inkılâbı gerçekleştiren-gerçekleştirmek isteyen kişidir. Necip Fazıl’ın muradı o olan adam.
“Doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyet olmaz” hakikati bilindiğine göre, fikirsiz hareket olamayacağı da açıktır. Çağımızın meselelerinin giriftliği ve geleneksel İslâm anlayışının yıkılmış olması, çağımızda sistem çapında İslâm’a Muhatap Anlayış’ı kurmayı zorunlu kılar. Hareket neye nisbetle yürüyecek? Bu sorunun cevaplanması için yukarıda söylediklerimiz zaruri. Anlamayanlar olsa da mevzu kendini dayatmaktadır ve şartlar giriftleştikçe de dayatmaya devam edecektir. Hatada ısrar etmek doğruyu ispat etmez.
İBDA’nın Necip Fazıl’la bağlantısı malûm, Necip Fazıl’ın da Abdülhakim Arvasî Hazretleriyle bağlantısı. Onun için BD-İBDA tarihi 1919’la, Esseyit Abdülhakim Arvasî Hazretleri’nin Anadolu’daki mücadeleye destek vermesiyle başlar. “Gayesine ermemiş savaş bitmemiştir” diyerek bugün de, o günkü Batı işgalcilerinin bıraktıkları rejime, Batı ve Amerika’nın kültürel, siyasî, askerî ve iktisadî işgaline karşı sürer; Anadolu’nun kurtuluşu ve İslâm’ın kurtuluşu için. “Bayrak Anadolu’da düşmüş, tekrar düştüğü yerden kalkacaktır” inancıyla ve sabır ve çilesiyle, eylem ve örgütlenmesiyle devam etmektedir bu soylu dava.
Ağustos İBDA’nın kuruluşu… Ağustos’un mânâları üzerinde durabiliriz. Ağustos, zafer ve fetih ayı… Ağustos, su demek. Su ise yeryüzüne yayılıp döşenmek ve mehdilik misyonu demek!
Fıkhın, bilgi ezberciliği değil de; fehm-anlayış mânâsına geldiğini düşünürsek İBDA, İslâm fıkhıdır. İlim ve tekniği içine alan tefekkür dairesinin hikmetini anlarsak, BD-İBDA tefekkürünün de İslâm fıkhı demek olduğunu ve ahir zamanda yaşadığımızı düşünürsek de bu yenileyicilik misyonunun Mehdilik misyonu olduğunu anlamış oluruz. Doğru yol anlayışının kaybolduğu çağımızda BD-İBDA İslâma muhatap anlayışı için, “Fıkhı Ekber- dini bilgilerin en mühimi” benzetmesinde bulabiliriz. “Yüksek fıkıh,” imanları, anlayışları ve buna bağlı amellerimizi kurtaracak olandır. İslâmla ilişkilendirilen liberal, ılımlı, sosyalist, mezhepsiz, demokrat, kuru akılcı, cihadsız vs. anlayışları, BD-İBDA dışındaki sapkınlıklara misâldir…
İBDA fikriyatı, devlet ve toplum idealidir, bunun aksiyonudur.
İBDA, hem ilim, hem hâldir… Kısaca İBDA, çağımızda zarurî ilmihâlimizdir. Asıl mevzu, İBDA’yı tanımak değil, yaşamaktır; yaşamak için tanımaktır.
İBDA, aynı zamanda İslâm hikemiyatıdır da. Batı tefekkürü ve İslâm tasavvufu kanatları arasında, birinciyi, ikincinin önünde hesaba çekerken, İslâm hikemiyatı binasını da kurmuştur.
İslâm’ın bâtını demek olan tasavvufa nisbetini kurmuştur İBDA.
İBDA, İslâm estetiğidir. Hattâ öyle ki, estetik planı başa almış ve bu vasfı ile tezahür etmiştir. “Sanat ve Estetik Anlayış”ı kadro mensuplarının kuşanması gereken şartlardandır ve estetik “zapt ve fethedici”dir. Telkin davası tahkikle birlikte.
İBDA, bir ekol, bir mekteptir; mensuplarına duygu, düşünce ve iradî faaliyetler için ölçüler vericidir. Aksiyonun mevzuu ve mevzuun çözümü için.
İBDA, ilm-i ledündür.
İBDA, vehbî ilimdir. İlm-i ledün vasfından da anlaşıldığı gibi İBDA’nın vehbi vasfı esastır. İBDA, Rabbanî ilimdir. Üstadın mucize çapında “tarih muhasebesi” ve Kumandan’ın her mevzuu ve meseleyi tevhide bağlayıcı üstün diyalektiği. Bütün bunlar çalışma ile olacak şeyler değil. Boşuna kıskanılmamalı, Allah vergisi.
“İBDA, Allah ve Resûlü davasında, Doğru Yol-Kurtuluş Yolu’nun bir remzi ve alemi…” olduğuna göre çağımızdaki sapık kolları enseleyici ve tesirsiz hâle getirici ve doğru yol anlayışını billurlaştırıcıdır.
“İbda” kelimesinin mânâları da çok zengin. Benzersiz bir şey meydana getirmek. Sanatkârâne bir şey ortaya koymak. Bir yerden çıkmak… İbda kelimesi, lugatte, “benzersiz oluş, icad” manasına geldiği gibi, “kârı tamamen verilene âit olmak üzere sermaye vermek” anlamını da taşır. “Kendinden zuhur” da, kendi karar verip, uygulayan demek.
İBDA kelimesinin harfleri de şöyle okunagelmiştir: İslami Büyük Doğu Akıncıları…
İşaret ve baş parmak açık ve diğer parmaklar yumruk şeklindeki İBDA’nın işaretinde, işaret parmağı, Kelime-i şehadet, şehidlik şuuru, Allahın varlığı ve birliğine şehadet ve ayrıca Büyük Doğu davasına şehadet mânâlarına gelir. Başparmak ise, her türlü buluşa açık olan üretken bir fikir olarak İBDA fikriyatını ifade eder. Yumruk şekli ise, aksiyona ve cemiyet kavgasına ve devletleşmeye delâlet…
Mavi zemin üzerine üç hilâl ve tek yıldızlı Başyücelik Devleti bayrağında mavi, su ve gökyüzü ve yeryüzüne yayılıp döşenmek mânâlârına gelir. Mavi’nin Selçuklu bayrak rengi olduğunu da hatırlatalım. Üç hilâl ise, İslâmın ve Osmanlının sembolü olması yanında yıldız motifi de onun yıldız oluşuna işaret: Kayan Yıldız Sırrı…
Allah’ın isimlerinden “el-Bediî, el-Mübdî, el-Fettah” ile İBDA’nın yakın ilgisi, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun  Hz. Ömer mizacında oluşu, Üstad Necip Fazıl’dan geçen “celal” sıfatını taşıması da üzerinde durulacak hususlar.
İBDA’nın kelime mânâlarında bile, fikir, sanat ve aksiyon yönleri görülür.
İBDA külliyatında da bu husus görülüyor.
 
Genel Değerlendirmeler
İBDA yenilik sırrıdır, yenilenme vazifesidir; her ân yeni eşya ve hadiseler zemininde insanın “hareket içinde hareket eden” fonksiyonudur. Bunun için mensuplarından da kendilerini yenilemesini ister, her dem kendinden zuhurlarını ister. Zaten iman davası da Külliyatta belirtildiği üzere şudur: “İman, olmuş bitmiş bir şey değil, her ân oluş ve yenileniştir.”
Kendinden zuhur ve bunun gerçekleştirme vasıtası da İslâma muhatap anlayıştır. Yürek ve bilek, iman ve fikir, aşk ve dava; birlikte olacak. Fikir olmadan hareket yürümez. Şartlar zorlaştıkça kendilerini yürüten ve koruyan bir fikir ve sisteme sahip olmayanlar bocalar, dağılırlar. İBDA’nın farkı, böyle bir dünya görüşüne ve bunun diyalektiğine sahip olmasıdır. Öyle ki, birbirinden bağımsız cephelerini bile motive edecek bir fikri bütünlüğe sahiptir.
Her dünya görüşü yeni bir dildir ve bundan dolayı İBDA dünya görüşünü kavramakta herkes önce zorlanır. Bu da çok tabiîdir. Fakat içine girdikçe de bulmaca çözercesine zevklidir. Külliyatı okurken yeni kelime ve kavramları anlamada önce zorlanılır, çünkü mevcut düzenin bizde bıraktığı düşünce ve kavrayış alışkanlıklarını yıkıp yeni bir “şuur süzgeci” oluşturmak ister İBDA fikriyatı. Yeni bir dil oluşmaya başlayınca İBDA’yı anlamaya başlarız. Tam anlamak değil, anlar gibi olmak ve her şuur seviyesinin gelişiminde daha iyi anlamak. Bunun için İBDA Külliyatı tekrar tekrar okunması gereken başucu eserleridir; kesinlikle bir kere okunup kenara bırakılacak kitaplardan değildir. Tam anlamak iddiasında da bulunulamaz. Çünkü İBDA, dar kalıplara sığmaz ve kategorileştirilemez. “Sır idrakı”, İBDA’nın temel ölçülerindendir.
İBDA, ilim ve cihattır; fikir ve hareket birlikte.
İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu “İdeolocya ve İhtilâl” adlı eserinde şöyle diyor: “İhtilâlin gayesi olan ideolocya, çağımızda aynı zamanda vasıtasıdır da. “Çağımızın yenileyicileri, fikir ve eylem kanatlarını birleştiren kahramanlar olacaktır. Necip Fazıl’ın tesbiti böyle. Çağın icabı olarak Kurtarıcının vasfı böyle olacak. Kumandan Mirzabeyoğlu’nda bu vasıf (fikir ve eylem) bârizdir.
“Ölçüler yerli yerinde, ya ona bakan göz nerede?” Bu açıdan İBDA fikriyatı “ölçülendirme ölçüleri”ni vericidir. Necip Fazıl’ın Akıncı Güç kadrosuna ithaf ettiği “İslâmı Yenilemek” bahsinde dediği üzere: “İslâm yenilenmez. Anlayışı yenilemek gerekir. Anlayış mı?.. Nurun aynadaki aksi… Aynayı yenilemek… Güneş yenilenmez, göz yenilenir.” Mutlak ölçüler yerli yerinde fakat ona bakan göz (bakış) bozulmuş, ayna kirlenmiş. Bu mânâda İBDA, bizi bozuk düşüncelerden ve düzenin kirlerinden arındıran ve İslâma tutulan bir aynadır.
İBDA, baştanbaşa samimiyettir ve bağlılıktır; İBDA, İslâma olan aşk ızdırabından doğmuştur ve her satırında bu samimiyeti görmek mümkündür; ister dost, ister düşman olsun, yeter ki samimî bakılsın, bu görülür. Zaten İslâmiyet baştanbaşa samimiyet ve doğruluk değil mi?
İBDA, yürüyen Büyük Doğu’dur; İslâma muhatap anlayışın “nasıl” buudu olan Büyük Doğu’ya nisbetle, İslâma muhatap anlayışın ”niçin” buudu olarak bağlılıkta kendini ortaya koyandır, kendinden zuhurdur.
Bizim de samimiyet ve bağlılıkta ölçümüz, İBDA’nın Büyük Doğuya nisbeti gibi olmalı, İBDA’ya bağlılıkta kendimizi ortaya koymalıyız; şahsiyet ve kendinden zuhur davası da budur. Böylece kendisiyle yürüdüğümüz fikriyatı, eşya ve hadiseler zemininde aksiyonumuzla yürütmüş olacağız. Tıpkı Büyük Doğu davasını İBDA’nın yürütmesi gibi. Bir çok sözde yazar-çizer kenarda kalma ukdesiyle Büyük Doğu’yu aşmaya veya inkara kalkarken, İBDA Mimarı bağlılıkta kendini ortaya koyarak ve sistem geliştirerek Büyük Doğu’yu yürütmüş ve yaşatmıştır; şahsiyet davası da budur. Düşmanları ve hasetçileri tarafından İBDA’ya uygulanan da sukût suikastıdır, fakat beklenen ve bakılan yer olmuştur İBDA. Tavizsiz ve sağlam çizgisiyle, fikrî mimarisiyle yerleşmiştir ve yeşermiştir… Sökülüp atılması imkânsızdır.
Bu aşk ve samimiyetle İBDA, Büyük Doğu rahmet bulutlarını kuruyan gönüllere yağdırmış, Büyük Doğu’nun tecrit buudu, İntikal Mihrakı ve Doğrulayıcılık Usulü olmuştur.
İBDA, ahlâk davasını çerçevelemiştir. Eşya ve hadiseler karşısında tavrımız olan ahlâk… İnsanın faaliyetlerinde işleyici ve işletici sıfat ahlâktır. Ölçüler ve ölçülerden pay alma… “Mutlak ölçüler” çağlar boyu yerli yerinde… Ya ona göre “inanış, görüş ve ölçülendirilişin anlayış mihrakı”, ahlâk?.. Bütünlük şuurunu gösterici “anlayış mihrakı” olmadan ahlâk davası da çerçevelenemez, İslâmı yaşamak davası da gerçekleşemez. Ahlak davası için gerekli “anlayış mihrakı” olmadan İslâm nasıl yaşanır?
Mutlak Fikir’in eşya ve hadiselere tatbiki nasıl olacaktır? İşte ahlak davası, içinde fikir de olan ahlâk davası… Ahlakın ruh ve sistemi yani “tatbik fikri”…
İBDA, ruh ve akıl kanatlarını kullanırken, “akıl, ruha bağlı bir keyfiyettir” der. Ruh bulur, akıl sorar ve fikir görünür.
 
İBDA ve Günümüz
 İBDA, artık ateşten gömlek olarak görülüyor, tıpkı İslâm’ın ilk devirlerinde olduğu gibi. İBDA’nın lideri ve mensupları çeşitli işkencelerden geçerken, Ramazan’ın “kızgın güneşte yanmak” mânâsı çağrışım yapıyor bize, bu yıl (2010) Ramazan ayı ve İBDA’nın  kuruluşunun üst üste gelmesinden dolayı…
Ateşi yani Allah ve Resûl aşkını dışından seyretmek başka, içine girip yanmak başkadır. Onun için İBDA bir hâldir, gönlü dava aşkıyla tutuşan samimilerin kılavuzudur.
İBDA ve İBDA yolu, çileli ve zevkli bir yoldur. Şunu da belirtelim ki Allah yolunda çileden kaçanlar türlü türlü dünya çileleri içinde boğulup giderler. Biri cennet yolu; diğeri cehennem yolu, oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir…
Allahsız çağa bir akındır, küfür çağında Hakkın silsilesidir İBDA, Hakkın yüce divanını yeryüzünde kurmaya aday, eşya ve hadiselere İslâmı tatbik eden bir dil ve aksiyondur.
İnsanın bariz vasfı şuur ve İBDA’nın bariz vasfı kelam ve mânâ toplayıcılığıdır. Orijinal dil ve diyalektiği ile bütün mevzu ve meseleleri İBDA dünya görüşü kendi havuzunda toplar, çözümlerini getirerek yapar bunu. Böylece İBDA çağımızın tevhid yıldızıdır, Müslümanların gönüllerini aydınlatan ve küfrün karanlığına tutulan tevhid feneridir.
Tarihi lif lif ayıklamış ve sahte kahramanları gerçeklerinden ayırmıştır.
Ehlileştirilmiş, ılımlaştırılmış, sosyal hayattan çekilmiş ve cihadsız bir İslâm anlayışına karşı, İBDA fikir ve aksiyonu, İslâmın mukadder oluşudur.
İBDA’ya bunun için düşmandır münafık, kafir ve ahmak takımı, işbirlikçi Müslüman takımı.
İBDA, Allah için buğz ve Allah için aşk ölçüsünün bağlısı ve fedaisidir.
En büyük işkencelere İBDA Mimarı maruz kalır, idama mahkum edilir ve canına kastedilir. Çünkü yeni dünya düzeni denen Hristiyan-Yahudi kırması emperyalizme, fikirde ve fiilde karşı duran ve tüm dünyada “Başyücelik Devleti” modeli ile alternatif getiren orijinal ve yerli tek harekettir İBDA. İstikbali olan, istikbal onun olan, zamanı gelmiş ve ihtiyacı dayatmış fikirdir İBDA.
Bozamadıkları, sisteme entegre edemedikleri tek harekettir İBDA. En büyük düşmanlıkları buradan gelir. Nice İslâmcı cemaat bir şekilde sistemle uzlaşırken, -zaten uzlaşmak istemeseler bile, alternatif bir dünya görüşü ve bunun sistemli aksiyon cephesi yoktur- tek uzlaşmayan İBDA fikir ve aksiyonudur.
İşgal altındaki Anadolu’nun ve İslâm âleminin öcünü almaya gelen İBDA’nın ve onun bağlılarının dilinden düşürmediği dua şudur:
“Ya Muntakim Allah, bizi, intikamına memur et!”
Allah’ın rahmet ismi bütün isimlerine şamil, Muntakim ismi de rahmet oluyor böylece. “İslâm’ın kılıcı, bizzat rahmettir” ölçüsünü ilke edinir İBDA. Onun için İBDA, Müslüman’a rahmet, kâfire şiddettir.
İBDA, yepyeni bir nizam ve anlayış getiren “ihtilal-inkılapçı” vasıftadır. Islahatçı değil, devrimcidir.
Gece mümin yatıp sabaha kafir çıkıldığı çağımızda BD-İBDA İslâma muhatap anlayışı bir ışıktır, Kurtuluş Yolu gemisidir; iman ve fikir fırtınalarından bizi koruyacak güvenilir bir limandır. Fakat lafta İBDA’cılık bizi kurtarmaz, istikamet üzere olmak esastır. İBDA, mensuplarından bunu ister, her dem iman ve aşklarını tezahür etmelerini bekler.
 
İBDA-C
Mevzuumuz İBDA, sadece İBDA’nın kuruluşundan ve misyonundan bahsediyoruz. Fakat akla gelebilir “İBDA-C nedir?” diye. Taraf Dergisi’nin 1994 yılında yayınladığı “İBDA-C nedir?” broşüründen özetlersek: İBDA-Cepheleri, İBDA’nın dışında, hatası sevabı kendine ait İBDA-fikriyatına bağlı faaliyetlerdir. Herkes kendi usulünce mücadele eder ve  kendinden zuhur gereği bu faaliyetlerin bir kısmı legal, bir kısmı illegal olabilir. Herkes kendi yaptığından mesuldür. Legal veya illegal cephelerin faaliyetleri ise İBDA-C’nin yapısı icabı birbirinden bağımsızdır. Kendinden zuhur bunu gerektirir. Bilinen bu hususları bilinmeyenler için tekrar ettik. Demek ki “İBDA-C” zümre adıdır ve polis ve mahkemelerin yanlış bildiği gibi, illegal tanımlama değil, legal olsun, illegal olsun genel bir tanımlamadır, yekparelik ifade etmeyen bir vasıflandırma ve sıfatlandırmadır ve bu vasfından dolayı (bağımsız cepheleşme-kendinden zuhur) dünyada bir çok örgütün benimsediği orijinal bir yapılanmadır. Dikey değil; yapay örgütlenme modeli. Gerçi polis bunu çoktan öğrendi. Medya ise işine geldiği gibi davranıyor.
28 Şubat’ın yapılış gerekçelerinden olan İBDA Cephelerinin eylemliliği, birbirlerinden bağımsız cephelerin kendinden zuhurlarına misâldir.
İBDA, Müslümanların öncü gücüdür, İslâm’ın kılıcıdır, imanların kıvılcımıdır. Salih Mirzabeyoğlu’nun “Kumandan” vasfı da bunun içindir.
Türk’ü ve Oğuz’u “Allah adamı, Allah dostu, Allah’ın askeri” diye mânâlandıran İBDA, bizzat mu mânâyı temsile adaydır… Tabiî ki, kavimüstü İslâm ümmeti anlayışına bağlıdır İBDA. Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın Çerkez’in vs. İslâm milletlerinin altında toplanacağı bayraktır İBDA.
Metris isyanları bahane edilerek İBDA Mimarı’nın ölümüne darb edilmesi. Ki basına yansıyan Salih Mirzabeyoğlu’nun bu yaralı görüntüsü, bir meydan okuma olarak, sonradan çıkan kitaplarının arka kapaklarını süslemektedir. Müslümanlara gözdağı vermek için Salih Mirzabeyoğlu’nun üstü başı dağınık, yüzü gözü yara bere içinde mahkemeye çıkarılışı ve verilen idam cezası… Cezaevinde Telegram işkencesiyle öldürülmek veya düşüncelerinin teslim alınmak istenmesi ve onun intihar diye kamuoyuna yansıtılan şehâdet eylemine teşebbüs edişi… Bütün bunlar “zebih-boğazlanmış-kurbanlık” hikmetini tedai ettiriyor bize; Allah Resûlü’nün varisi olma çilesi ve çetinliğini. Malum olduğu üzere, Kainatın Efendisi’nin bir vasfı, “zül-zebihayn- iki boğazlanmışın oğlu”dur.
Şehid ve gazilerle yürüyen İBDA hareketi, mensuplarından “savaşın tabiî gidişatı içinde güçleri inşa etmek” ilkesince davranmalarını ve “harekete fikrin damgasını vurmayı” hedefler. İş içinde eğitimle hareket adamlarını hareket içinde tanıma ve böylece liyakat ölçüsü temin edilmiş olur. Kendi mevzuunda uzman ve hiçbir zaman nefsiyle zuhur etmeyecek, aksiyon mizacında seçkin insanlar yetiştirmek isteyen İBDA, Allah Resûlünün “emaneti ehline veririz” ölçüsünce, fedekar ve ehliyetli insanları hedef alır. Zaten Başyücelik Devlet sisteminin şartı budur.
İBDA, muhataplarının gönlüne hitap eder ve onlarda aşk kıvılcımı tutuşturmak ister. “İslâm kalbin yoludur” hikmetine bağlıdır İBDA…
İBDA, küfrün iktidarını yıkıp Hakkın iktidarını yeryüzünde kurmak, tarihin gidişini tersine çevirmek ve Allah düşmanlarıyla kalb, dil ve el ile mücadele etmek isteyenlere yol, yordam gösteren fikir, siyaset, şuurlanma ve örgütlenmedir.
İBDA, varlık sebebimiz, mücadele gaye ve vasıtamız, hayat sevincimiz, ümit ve aksiyonumuzdur.
 
 Baran Dergisi 192. Sayı