Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilimin kaynağı Dağlık Karabağ sorununda fitil bu hafta ateşlendi. Ermenistan’ın sivil sahalara düzenlemiş olduğu saldırılara Azerbaycan da karşılık verince sıcak çatışma çıktı. Dağlık Karabağ tartışmalı bir bölge ve şu anda Ermeni işgali altında. Azerbaycan’ın ise bu çatışmalarda ilk hedefi Karabağ ile beraber işgal altında olan diğer bölgeleri kurtarmak. Bu yazı kaleme alınırken de tek tek hedeflerini gerçekleştiriliyordu.

Çatışmaların başlamasının ardından bazı devletlerin Azerbaycan’a ve Ermenistan’a destek açıklamaları yaptığını gördük. Türkiye sadece sözlü destekle yetinmeyip “kardeş ülke” diye nitelendirdiği Azerbaycan’a fiilî olarak askerî yardımda bulunurken, bazı devletler Azerbaycan’ın yanında olduğunu, bazıları ise Ermenistan’ın yanında durduğunu açıkladı. Türkiye kamuoyunda özellikle İran’ın Ermenistan’ı desteklemesinin “büyük” yankı uyandırdığını gördük. Esasında bunda şaşırılacak hiçbir taraf yok; fakat bazıları biraz daha ileri giderek “sükût-u hayâle” uğradıklarını beyan ettiler. İnsanın hayal kırıklığına uğramasındaki başlıca amil neyle muhatap olduğunu bilmemesi, neticeyi kestirememesidir. Anlaşılacağı üzere memleketimizde hâlâ İran’ın ne mal olduğu öğrenilememiş… Eee bu kadar İrancı varken bunun normal sayılabileceğini de belirtelim, kabahati kendimizde görüp yeterince anlatamamışız diyerek bir kez daha izah etmeye çalışalım.

İran, sürekli “Müslüman” kimliğiyle ön plâna çıkarılmaya çalışılan bir devlet olarak karşımızda durmaktadır. “Vahdet” gibi kavramlarla ve “mezhepçilik yapmamak” iddiasıyla Müslümanlar nazarında “iyi” sıfatını taşıyan bir devlet olarak görülmek istemektedir. Bunu yaparken de, bölgesel dış politikasının merkezine “devrim-rejim ihracı” kavramını yerleştirmiştir. Devrim-rejim ihracı politikasının temelinde Şii yayılmacılığı fikri yatar. Şiiliği diğer ülkelerde yaymak suretiyle bölge halklarının İran’ı otorite olarak kabul etmesini sağlayıp İran’ın nüfuz alanını genişletmek maksadı taşıyan bu politika, İran’a savunma hattını kendi sınırları dışında kurma imkânı tanımıştır. Mesela Suriye konusunda bu kadar ısrarcı olması İran’ın savunma-güvenlik hattını kendi sınırlarından değil, Suriye ve Lübnan ile Doğu Akdeniz’den başlatmasına imkân vermesidir. Ayrıca bu politika, İran devletine dikkatleri dış politikaya yönelterek içeride millî birliği sağlayıp rejime yönelik protestoların engellemesi noktasında da katkı sağlamaktadır.

İran’ın Orta Doğu politikasında din unsurunu hem retorik, hem pratik olarak kullanmasına karşın; 1990’ların başında Çeçenistan’ın tek taraflı bağımsızlık ilan edip şeriatı benimsediğini deklare etmesi üzerine, tüm dünyadaki Müslümanların koruyucusu olduğunu iddia eden İran, “Rusya’nın toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu” belirterek Rusya’yı desteklemek suretiyle pragmatik bir politika seyretmiştir. Bu örnek İran’ın “Şii” kartını pragmatik emeller çerçevesinde kullandığını ve İran devletinin asıl kimliğinin “Fars” kimliği olduğunu göstermektedir. İran’ın Şii kimliğini paravan olarak kullanması, devlete Orta Doğu politikasında alan açmasının yanı sıra, iç politikada birleştirici bir motivasyon unsuru, tabir-i caizse bir çimento olması sebebine de bağlıdır. Çünkü çok etnik unsurlu bir yapıya sahip olan İran’da nüfusun yüzde 51’i Fars, yüzde 26’sı Türk-Azeri, yüzde 8’i Gilaki ve Mazandarani, yüzde 7’si Kürt, yüzde 3’ü Arap, yüzde 2’si Lur, yüzde 2’si Balok, yüzde 1’i ise diğer etnik gruplara mensuptur. En çok konuşulan diller ise yüzde 58 ile Farsça ve yüzde 27’lik oran ile Türkçedir. Resmî kayıtlara göre İran nüfusunun yüzde 90-95’i Şii, yüzde 5-10’u Sünni ve yüzde 1’i ise diğer din ve mezheplere mensuptur.

Bu bilgilerin ışığında meselemize dönersek; Çeçenistan meselesine benzer bir şekilde 1990’ların başında Ermenistan, Azerbaycan’a ait Dağlık Karabağ bölgesini işgal ettiğinde İran, Azerbaycan’a destek vermek yerine, Ermenistan’ı destekleme ve bu devlet ile ilişkilerini geliştirme yolunu seçmiştir. İran’ın Çeçenistan’ın bağımsızlığına Çeçenler Sünnî olduğu için destek vermediği iddiası ortaya atılabilse de, asıl sebebin İran’ın çıkarlarını korumak olduğu, İran’ın kendisi gibi İmamiyye Şiiliğine mensup olan Azerbaycan’a Ermenistan karşısında destek vermemesinden anlaşılabilmektedir. İran Azerbaycan’a destek vermemiştir; çünkü İran’da hatırı sayılır bir Azerî nüfus vardır ve Azerbaycan, İran’ın iç işlerinde problem çıkmasına sebep olma potansiyeli haiz bir devlettir.

Hülasa; İran’ın, dini dış politikada amaç olmaktan ziyade bir araç olarak kullanmasına bu ve benzeri birçok örnek verilebilir. İran, Orta Doğu’da hâkimiyetini tesis etmek için Şiiliği bir yumuşak güç unsuru olarak kullanan özünde ise Fars temelleri üzerinde duran bir devlettir. Sürekli Müslümanlıktan dem vurmasına mukabil Orta Doğu ülkelerinde silahlı örgütler de kurup destekler. Şiileştirdiği gruplardan milis kuvvetler teşkil edip onları Müslümanların üzerine salar. Bilhassa Irak, Suriye ve Lübnan gibi Şii nüfusun var olduğu ülkelerde bu politikadan çokça fayda devşirmiş, belli dönemlerde buralarda hâkim güç konumuna gelmiştir.

Bugüne gelirsek; İran’ın Ermenistan’ı desteklemesi, askerî yardımda bulunması ve hatta Şii milis kuvvetleri kendileri gibi Şii olan Azerbaycan’ın üzerine salması dahi şaşılacak bir şey değildir. Biz ise, halkın şaşırmasına değil de, senelerce siyasetin içerisinde bulunup da teessür belirtenlere şaşırıyoruz. Afganistan’dan, Irak’tan, Suriye’den sonra hâlâ anlamadınız mı İran’ın ne mal olduğunu?

Kaynaklar:

1-Firas Elias, İran’ın Kamu Diplomasisi, Ankasam Balgat Çalışmaları 6, Ankara, 2017, s. 29.

2-Mehmet Şahin, İran Dış Politikasının Dinî Retoriği, s. 11-12.

3-Gonca Oğuz Gök, İran’ın Bölgesel Politikası ve Türk-İran İlişkileri, Yüksek Lisans Tezi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Gebze, 2005, s. 10-12.

4-Iran, The World Factbook, https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/geos/ir.html, Erişim Tarihi: 19 Nisan 2019.

5-Şahin, a.g.m., s. 16.

Baran Dergisi 716. Sayı