Uluslararası sermayenin yani AB-D emperyalist sistemin sömürü ve işgali altındayız; siyasî, hukukî, ahlakî, iktisadî, askerî vs. her sahada Batılıların güdümündeyiz.
Eşya ve hadiselere karşı tavrımız olan ahlâkımızdan tutun, hayat tarzımıza kadar Batılıların kültürel, siyasî ve iktisadî tesiri, yönlendirmesi ve işgali altındayız. Tuvaletimize kadar değiştirdiler, insan ilişkilerimizi bozdular, dilimizi-kültürümüzü, geleneğimizi bozdular.
Estetiğimizi de öldürdüler. Bu çok önemli; estetiği olmayan insan, ahlâkı olmayan insan, cemiyet ve millet vasfını da yitirmiş demektir.
Batılılar, iktidara getirdikleri işbirlikçilere gardiyanlık görevi karşılığı ekonomik destek vermekteler, maaş ödemekteler, sömürü düzenine göz kulak olsunlar diye. Onlara iktidar koltuklarını bahşederek önlerine birer kemik atarlar. Bal tutan parmağını yalar; sömürü düzenini yaşatan, o düzenden nemalanır. Bunun için iktidarlar kaymak yeme yeri olarak bilinir.
Muktedir olamazlarsa bile ne gam, iktidarın maddî ve manevî nimetlerinden faydalanmaktalar. Türkiye’yi Batının sömürüsünden kurtarmak gibi bir dertleri olmayan iktidar sahipleri, iktidar sürelerini uzatmaktan ve koltukların tadını çıkarmaktan başka bir şey düşünmezler. Cumhuriyet döneminde hatta Tanzimat’tan beri olan budur ve partiler de hizmet ismi altında iktidar nimetlerinden faydalanmak içindir.
Batı tarafından desteklenen iktidardaki işbirlikçilerce 70 milyonun sömürü düzenine mahkum edilmiş olması önemli değildir; bilakis onlar gardiyanlık görevlerini titizlikle yerine getirirler.
Halk ise, karın tokluğuna Batılı firavunların ehramlarına taş taşımaya mahkumdur.
Aslında milli ekonomimize, kalkınmamıza ve kendi kurtuluşumuza çalışmıyoruz.
Mevcut sistem, küresel sermayeye hizmet edici şekilde kurulmuş, bunun dışına da çıkmak mümkün değil, zaten siyasi irade göbeğinden bağlı dışarıya.
AKP’nin 5 yıllık iktidarı boyunca, rüzgarı arkasına almasına rağmen ne yaptığını bir boyacı kendi zaviyesinden anlatıyor:
“5 yıl önce bir daireyi 400 milyona boyuyordum. Bugün fiyat değişmedi fakat değişen şu oldu, 5 yıl önce 40 milyon yevmiye ile usta buluyordum fakat şimdi 75 milyon ödüyorum, aldığım para ise aynı. İşlerde de azalma var. Ben de gece gündüz çalışıyorum, usta-işçi tutmadan işi bitirmeye bakıyorum.”
Enflasyon düşmüş gibi görünüyor resmi rakamlarda, fakat boyacının geliri azalmış. İşsizlik de artıyor, çünkü artık boyacı yanında kimseyi çalıştıramıyor.
Gardiyanlar “kraldan çok kralcı oluyor!”
ABD Başkonsolosluğuna El-Kaide militanlarının saldırısı üzerine “Ilımlı İslâmcı-Ilımlı Laik” medyadan tam bir gardiyan tavrı.
Ölen polis ve Anadolu çocuklarını hiç düşünmeden ABD’ye yapılan saldırıyı “alçakça” diye nitelemeler…
Hiç utanmadılar.
Gardiyan medyadan olan AKP’li Yeni Şafak gazetesi de, ABD’lilerin rehin alınacak olmasını “hain plan” diye vasıflandırıyor ve Amerikalılara bir şey olmasındansa bizim polislerin ölmesini başarı olarak gösteriyordu. Yalakalık ve işbirlikçiliği kol kola.
Halbuki ABD Başkonsolosluğu kapıları kapatarak yaralı polisi içeri dahi almamıştı. Bunlar ise ABD’lilere bir şey olmadı diye sevinecek kadar alçaklar. “Ilımlı Laiklik” bu…
Bütün bu ihanetlerin içinde olan Tayyip Erdoğan’ın en büyük korkusu da cihadî İslâmcılar; çünkü en büyük ihaneti ve düşmanlığı onlara karşı yapıyor, ABD’nin sırtını sıvazlaması karşılığı. İşbirlikçi Irak Hükümetine yaptığı ziyareti çok gizli tutmasının sebebi de, bu korkusundan dolayı. Başgardiyan RTE işine geldiği zaman ayet mealleri okuyor, şu ayet mealini de çok iyi biliyordur:
“Muhakkak ki Allah, hainleri sevmez.”
Allahın bir isminin “el-Muntakim-intikam alıcı” olduğunu da…
Bu sözlerimizin muhatapları tabiî ki işbirlikçiler değil, onlar iyi gardiyanlık yapıp yapmama derdindeler çünkü.
Sözlerimiz, mağdur pozlarında zalimlerle işbirliği yapan AKP ve savunucularına değil, gerçek mağdur ve mazlum olan 70 milyona...



Baran Dergisi 80. Sayı