Amerika ve Batı’nın propagandasıyla, Arap ülkelerinde demokrasi çığırtkanlığı yapmak, hiçbir Müslüman ve antiemperyaliste yakışmaz.
Haçlı sürülerinin Libya’ya nasıl saldırdığı malum; tıpkı Irak’ı yağmaladıkları gibi…
Bazı İslâmcı yazar-çizerler, hâlâ Kaddafî düşmanlığı yaparak Haçlı sürülerine- anlamadan da olsa- lojistik destek sağlamaya devam etmekteler.
Suriye mevzuunda da Batı ve Amerika ağzıyla demokrasiden bahsetmek doğru bir tavır değil.
Suriye yönetimi Nusayrî ama İsrail karşıtı… Suriye’de İsrail yanlısı demokratik bir rejimi desteklememiz İslâmın faydasına değil. Sanki gelecek olan İslâm rejimiymiş gibi Beşar Esad’ın devrilmesini alkışlamak da doğru değil. Bizim istediğimiz Suriye’de Batı ve İsrail karşıtı bir rejim kurulması ve İslâmî temelli olmasıdır.
Diktatörler devrilecek diye Batıcı (demokratik) rejimleri alkışlayamayız!
Her ülkeye göre ayrı ayrı düşünüp, o ülkedeki gerçek İslâmcı örgütlerin menfaatine göre İslâmî faydayı bulmalıyız.
Batı etkisindeki medyanın dolmuşuna gelmemeliyiz. Irak’a nasıl demokrasi götürdükleri malum... Libya’yı da NATO piçlerinin nasıl bombaladığı malum…
NATO piçleri deyince alınan içimizdeki işbirlikçiler olabilir. Zaten sözümüz onlara.
Amerika ve NATO’nun Müslümanları bombalamasından ancak İslâm düşmanları memnun kalabilir.
“Arap baharı” yalancı mı çıktı?” diye sorulabilir.
Her ülkeyi ayrı ayrı değerlendirmek gerektiğinden bahsetmiş ve Libya ve Suriye’ye yukarıda kısaca değinmiştik.
Tunus ve Mısır’da başlamıştı ilk isyanlar. Oralarda ancak kısmî başarılar elde edildi. Şu tekrardan görüldü ki ideoloji ve bunun kadrosu olmadan inkılap olamaz. “Tatbik Fikri” olan ideoloji olmadan tatbike dair yapılan faaliyetler bir mânâ ifade etmez. Mutlak Fikir ve Tatbik Fikri…  BD-İBDA İslâma muhatap anlayışı bu ihtiyaca binaen örgüleştirilmiş ve bu fikir için bir hareket ve kadro doğurulmuştur. Aksi takdirde İslâmcı hareket başarıya ulaşamaz, velev ki tamamen İslâmcı gayelerle hareket edilmiş olsun. Irak, Libya ve Suriye mevzularında bazı samimi Müslümanların savrulmasının sebebi, sistem (Tatbik Fikri) ve sisteme bağlı siyaset eksikliğindendir.
Şunu da belirtelim ki, Tunus ve Mısır’da, İslâmcı bir fikir ve kadro arkasından isyan ve devrimler gerçekleşmiş değil, daha çok kitlelerin isyanı diyebiliriz.
Fakat şunu söyleyebiliriz ki, gençler ve kitleler mevcut rejimlerden memnun değil ve oluş sancısı içindeler. Bunu fark eden Amerika, İslâm ülkelerini elinden kaçırmamak için isyanlardan sonraki oluşumları da yönetmektedir. Zaten kendi sömürgeleri olan ülkelerde iktidarda etkinlikleri hâlâ sürmektedir.
Arap isyanları vesilesiyle kısaca şunu ifade edelim: Her isyan devrim değildir, Her devrim de inkılâp değil.
Düğüm noktası ise Türkiye… Türkiye’de bir isyan dalgası başlasa bundan en çok Amerika ve Batı rahatsız olur ve iktidar ve diğer işbirlikçi dernek, parti ve cemaatlerle bu süreci lehine çevirmeye bakar. Öyle ya, hiçbir sömürgeci devlet sömürgesini kaybetmek istemez ve Türkiye’de Amerika’nın 100’den fazla üssü var. Ülkemizde Amerika’dan destek alan ve maddî manevî nüfuzuna Amerikaya borçlu olan kuruluşlar var, İslâmcısı dahil işbirlikçisi medyası var, Nato ordusu var, Liberal takımı var, Fetullah Cemaati var.  
Fakat ülkemizde Allaha boyun eğen İslâmcı örgüt ve cemaatler de var, az da olsa anti-emperyalsit kalem erbabı var, NATO’dan nefret eden bir kısım Türk ordusu var, antiemperyalist yurtsever cepheler var ve hepsinden önemlisi kimseye boyun eğmemek özelliği olan bir gençlik var. En çok da bu gençlikten korkulsa yeridir.
İdeolojiden uzak bırakılan bu gençlik, statükoya da son derece düşmandır ve ocak kızıştığı zaman emperyal güçlerin ve içimizdeki AKP gibi, CHP gibi Cemaat gibi işbirlikçilerin başına bela olacağı kesindir.
Kitleleri çağdaşlık, nefsanî özgürlükler, demokrasi vs. masallarla uyuttuklarını zannediyorlar ama, işsizlik ve yoksulluk eğitimli genç nüfusu da vurmaktadır ve gözlerde umut ışığı yanmamaktadır. Güvensizlik ve hukuksuzluk duygusu hâkimdir ve yarın ne olacağından kimse emin değildir.
Aslında hadiselerin objektif tahlili emperyal ve sömürücü güçler için kötü sinyaller verirken, bizim bağlı olduğumuz fikir ve aksiyon mihrakı için esenlik sinyalleri vermektedir.
Tarihin dönüm noktasında ve kıtalararası değişimlerin yaşanacağı andayız. Dünyadaki hiçbir gelişmeye kayıtsız kalamayız ve bu durumdan düşmanlar bizden çok tedirginler. Çünkü onların kaybedecek çok şeyi var. “Böyle gelmiş böyle gider” denmemektedir artık.


Baran Dergisi, 236. Sayı