Cezaevlerinde devletin elinde olan esirlerin canlarına kasteden “Hayata Dönüş” operasyonlarına im­za atan, İbdacıların ölüm oruçları karşısında, “gebersinler!” diyen, ken­disiyle görüşmeye gelen İbdacı aile­lerin meşru ve insanî taleblerine kar­şı, “siz teröristleri niye savunuyorsu­nuz?!” diye yobazlık eden, cezaevi müdürlerinin anlattıklarına göre, “cebinde Cumhuriyet gazetesi eksik olmayan ve despotluğu yüzünden çevresindekiler tarafından ‘Brejnev’ lakabıyla anılan biri. Ali Suat Ertosun’dan bahsediyorum. Yine bir ce­zaevi müdürü anlatıyor: “(Salih Mirzaberyoğlu’nun Kartal Özel Tip Cezaevi’nde olduğu dönemler) 2000-2002 yılları, Kartal Özel Tip Cezaevi I. Müdürü’nü asker cezaevine sokmaz. Müdürü aşağılamak maksadıyla üst aramasına tabi tutar. Genel Müdür Ali Suat Ertosun’u arayan müdüre “sorunun hâlledileceği” söylenir. An­kara’da Genel Müdürlük’te bulunan bir askerle görüştükten sonra Kartal Özel Tip Cezaevi I. Müdürü’nü ara­yan Ali Suat Ertosun şöyle der:
- “Asker ne diyorsa onu yap!”
Müdürüne bu kadar sahip çıkar sayın Genel Müdür.
Despot kafalı bir bürokrat, hatta askerden daha despot.
Sonra AKP iktidarınca Devlet Üs­tün Hizmet Madalyası’nı aldı. Şimdi de birbirlerine girdiler.
Herkes hukuktan, yargısız infaz­lardan şikayetçi. Eski kâtil, yeni kâtilden şikayetçi. Eski infazcı, yeni infazcıdan şikâyetçi.
Hukuk kullanana göre hizmet edi­yor, birbirlerinin kuyusunu kazıp du­ruyorlar.
Kumandan Mirzabeyoğlu’na delilsiz-mesnedsiz idam cezası veren, 2001 DGM hâkimi Metin Çetinbaş, şimdi hukuksuzluklardan şikâyetçi olarak Ergenekoncuların avukatlığını yapmakta: ESKİ KÂTİL, YENİ KÂTİLLERDEN ŞİKÂYETÇİ...
Hukuk herkese lazım; Ali Ertosun’a da, Metin Çetinbaş’a da.
K. Mirzabeyoğlu’na idam cezası verenlerin hukuk adına yargılanmalarını isteriz; tasfiye hesapları uğruna değil, gerçek adalet olan Hakkın Adaleti uğruna...
Hükümet her muhalif grubu “Ergenekon Tertibi” kefesine koyarak sindirmek istiyor. Bu hususta dezenformasyon yapıyor, manipülasyon yapıyor. Meselâ Zaman Gazetesi; devamlı kendileri dezenformasyon yapar ve “terör örgütü” propagası ile yargıyı yönlendirirken karşı tarafın savunma veya taarruz amaçlı çıkışlarına ise dezenformasyon diyerek şikayetçi olmaktadırlar. Türkiye’de işler böyledir. İşine geldi mi yargıya laf söylenmez, işine gelmedi mi yargı yerden yere vurulur. Aslında ortada âdil yargılama sistemi olmaması buna sebeb olmaktadır. Biz Ergenekoncu değiliz ama, yapılan yargısız infazlara ve diğer hukuksuzluklara da karşıyız. “Vur fakat dinle!” ilkesini Necip Fazıl’dan, Büyük Doğu-İBDA yolundan öğrenmişizdir.
Hükümet, her muhalif gruba “Egenekoncu” yaftasını yapıştırarak sıradan görüşmeleri ve konuşmaları maksatlı bir şekilde yorumlayarak muhalif grup ve kişileri sindireceğini ve susturacağını zannetmektedir. Medenî cesareti olmayan insanlara korku salmaktadır ve bunun da bulaşıcı olmasını istemektedir. Medya kanalıyla korku mikrobunu yaymaktadır.
Hizbut Tahrir Örgütü ile ilgili son operasyonda bir çok hukuksuzluk ve manipülasyon söz konusu. Âdetten olduğu üzere, söz konusu örgütün Ergenekon bağlantıları varmış. Sanki Ergenekoncularla görüşmek suçmuş gibi? Polis ve savcılar böyle bir te rör ve şiddet havası oluşturuyorlar ki, asıl bu durumun üzerinde durulmalıdır. Söyletmen vurun!” linç mantığıdır bu. Sonra aynı kişiler bu durumdan şikayetçi hâle düşebilir. Fakat, insanoğlu nankördür. Hâkim güçlerin gölgesinde ve güvencesinde ‘dayılık yapmak’ kolayına gelmektedir. Kurutulan vicdanlarda Hak ve hukuk düşünülmemekte­dir. İimdinin iktidarının boru­sunu öttürmek, onlara yakın olmak ve yardaklanmak cazip gelmektedir. Toplumsal bir ahlâkî maraz.
“Silahsız Terör Örgütü” tanımlaması da il­ginç! Nasıl olsa silahlı-silahsız ayrımı yok, bari silahlı olsun diye düşünülebilir. Kurt Kuzu’ya demiş, “ben seni yiyeceğim!”. Bu du­rumda Kurt’a yalvarmanın, yani silahsız do­laşmanın bir mânâsı yoktur. Her muhalif ses “terörist” oluyor nasılsa.
AKP, ABD terörizminin ortağı ve işbirlik­çisi olurken, kendi insanlarına Amerika ve Batı ağzıyla “terörist” damgası vurmaktan, gece yarısı vatandaşlarının evlerini basmak­tan, silahsız insanlara silahlı operasyon yap­maktan geri durmuyorken; silahlı olmak “te­rörist” olmak mânâsına mı gelir?
Hukuk adına müsbet bir gelişme olarak şunu da belirtelim ki, Hizbut Tahrir Örgütü iddiasıyla gözaltına alınan çoğu kişi serbest bırakılmıştır. Konya Savcısı’nın gayretiyle tutuklanan bazı kişiler hariç.
Baran Dergisi 135. Sayı
13 Ağustos 2009