24 Kasım 2020 tarihinde İstanbul 10. ACM'de enteresan bir mütalaada bulunmuş savcı Ahmet Uray. Bunu da sanık olarak yargılanan Sebahattin Arslan'ın sosyal medyada yazmasıyla öğrendik. Yeniden yargılama talebi Yargıtay tarafından çok açık iki gerekçe ile verilmiş Sebahattin Aslan’ın. Yargıtay 16. CD üyeleri 25 Aralık 2019 tarihinde oybirliği ile “yeniden yargılama nedir, nasıl bir ‘istisnai yol’dur, niye verilir?” diye gerekçe yazarken aslında “ilgililere” “gör bunları” diye yeniden yargılama sebeplerini de yazmış.

Savcı Ahmet Uray da, ilk celse sabretmis, ikinci celsede de sadece isnatları tekrarlayan ve adına “mütalaa” dediği nutku atmış ki, HSK tarafından ve hatta hukuk okulları, bilhassa yeni kurulan 2 Nolu Barolar tarafından “mütalaa nasıl yazılamaz” diye ders olarak okutulmalı!

Bu dosyaya ilgimin bir sebebi, 25 Ocak 2000 tarihli Metris askerî operasyonunda 28 Şubatçı köpekler tarafından şehit edilen SENCER KARTAL gönüldaşımızın da yargılanıyor olmasından. Gerçi yeniden yargılama talebi sadece Sebahattin Arslan’a ait, olsun. Fark etmez. Ve en önemli sebep, hala “terör örgütü İBDA-C” sayıklamasında bulunan savcıların varlığı!

***

Dosyadaki hareketlilik İstanbul 10. ACM'ne 13.12.2016 tarihinde Sebahattin Aslan'ın avukatının yeniden yargılama talepli dilekçesi ile başlıyor. Mahkeme dilekçeyi “ek karar” ile 19.01.2017 tarihli tek sayfalık ve aslında “Sanık müdafisinin dilekçesinde belirttiği gerekçeler birlikte değerlendirildiğinde CMK madde 311'deki şartları taşımadığı görülmekle talebin reddine” olarak yazdığı iki satırla hiçbir gerekçe göstermeden “Cumhuriyet savcısının mütalaasına uygun olarak ve oy birliğiyle reddedilmiştir.” karalamasıyla cevaplıyor. Bundan sonra işte Yargıtay 16. CD, mahkemeye ve aynı gerekçeyle itirazı reddeden İstanbul 11. ACM’ne hukuk dersi veriyor.

Dosyaya bakan hâkim elbette şimdi yerinde değil. Önemli davaların olduğu 10. ACM başkanlığına gelmeden önce Trabzon 2. ACM başkanıydı, meşhur 7 Haziran seçimleri öncesinde “seçimde hile yapacak ‘ak hakimler’ listesi” diye bir şey uyduran Fuat Avni sayesinde tüm Türkiye tarafından adı duyuldu, ardından da ver elini İstanbul! Fakat sadece yazdığı bu “gerekçesiz kararı”ndan da anlaşılacağı üzere yeterli donanıma sahip değil ki, 2018 ortasında Küçükçekmece hâkimliğine tayini çıkarıldı. Diğer iki üye hâkim de aynı şekilde Çocuk ve Ticaret mahkemelerine tayin edilmiş.

Gerekçesiz, keyfim bilir usûlü yazılmış yeniden yargılama talebinin reddini gayet tabii olarak Sebahattin Aslan'ın avukatı Yargıtay'a taşıyor ve 16. CD de talebi kabul ederek yeniden yargılama yapılması için mahkemeye gönderiyor. Beş sayfalık gerekçeli karar kaleme almış Yargıtay; kararın safha safha anlatımı, yeniden yargılama talebinin dilekçedeki gerekçesinin yazımı, ardından (2,5 sayfa) tane tane “yeniden yargılama nedir, neden olur?” bahsini CMK'ndan aktarımı faslından sonra, “Bu gerekçelerle sanığı tekrar yargılamayacaksanız dükkanı kapatın!” dercesine talebin kabulünü ders verir nitelikte yazmış oybirliği ile Yargıtay hakimleri.

Dosya (artık olmayan) İstanbul 5. Nolu DGM'nin 15.6.1999 tarih ve 1999/109 Esas, 2003/96 Karar numaralarıyla başlıyor. 20 senelik dosya; sanıklardan bir kısmı bu dosyayı yatarak bitirdiler, Sencer'imiz şehit edildi, Sebahattin Arslan da “bitirdim” dedi, “yok yok eksik yatmışsın” denilerek tekrar alındı, sonra tekrar çıktı vs. TC hukuk tarihinin yüz karası bir dosya kısaca!

Yeniden yargılama kararının zoruyla tekrar başlayan dosya, İstanbul 10. ACM tarafından 2020/170 Esas olarak numaralanmış. Sebahattin Arslan’ın isyanına sebep olan duruşma da 24.11.2020’de gerçekleşiyor. Daha ikinci duruşma üstelik. Savcı Ahmet Uray “Kovuşturmayı genişletmeye lüzum yok, zati mütalaam da hazır.” diyor. Sebahattin Arslan’ın Ankara’dan Segbis ile katıldığı duruşmanın zaptı/tutanağı da tek sayfa ve mütalaa ile dolu. Anlaşılan 12 Ocak 2021 tarihinde yapılacak duruşmada savunma alındıktan sonra hüküm verilecek.

***

Sicil numarası itibariyle çok yeni bir savcı Ahmet Uray; avukatlıktan geçmiş. Doğru olup olmadığını bilmiyoruz ama İzmir Barosunun “milliyetçi avukatlarından” olabilir. İsim benzerliği de olabilir tabii, internette yaptığımız küçük bir arama ile bunu bulduk; atanma kararnamesini aramadık, orada detay muhakkak vardır. Neyse, “şayet” kelimesiyle konuşuyoruz zaten, önemli değil mevzumuz açısından. İtiraz olursa düzeltiriz. (Av. Ahmet Uray adına AYM’ye yapılmış bir bireysel başvuru var, ilginç bir başvuru, AYM reddetmiş.)

Yargıtay’ın yeniden yargılama kararından bahsettik yukarıda. Hâkim Ali Efendi Kırmızı başkanlığında açılan duruşmada savcı Ahmet Uray mütalaa veriyor, belirtelim tekrar daha ikinci duruşma bu. Tek sayfalık duruşma tutanağının yarısından fazlasını kaplayan mütalaasında sadece süreci anlatıyor. “Şöyle iddia edilmiş, şuradan ceza verilmiş, sonra Yargıtay bunu bozmuş, orası doğru da şurası yanlış olmuş, onu sil, şundan ceza ver.” demiş (Sebahattin Arslan’ın “eksik yattın, gel içeri tekrar” hikayesi buradan), mahkeme de “Yargıtay haklı orayı silip buradan verdik.” demiş, sonra bu ceza kesinleşmiş. Nereden çıktıysa avukatın biri peydah olmuş birden, “Bu dosya sakat, adil yargılanma ilkesi çatır çatır ihlal edilmiş.” demiş. Dese ne yazar… Mahkeme tek sayfalık, iki satırlık harikulade bir kararla bunu reddetmiş. Bitti derken sanığın avukatı dosyayı Yargıtay’a taşımış. Yargıtay da, koskoca yüksek mahkeme hakimleri de bu avukata uymuş ve “Adil yargılanma olmamış, yeniden yargılama talebini kabul edip yargılayın.” demiş. Bir sürü şey yazmış; ama savcı “Bunların hiçbiri yeniden yargılama için geçerli değildir bana göre, aynı cezayı verin, arz ederim!” demiş. Mealen yazdık ama özü bu.

Savcı Ahmet Uray’ın işine karışmak gibi olmasın -ona bağlı olduğu kurul karışır-, biz sadece "Hoppala!" deriz. Nihayetinde dava devam ediyor, evet, işine karışmak gibi olmasın ama Yargıtay hakimlerinin kabul ettiği, avukatın talebinde beyan ettiği iki gerekçe CMK 311’de aranan şartları haizdir. Tersi, “Hiç mahkeme kurmaya lüzum yok.” demektir zaten.

Niye?

Yargıtay’ın (2018/4808 E- 2019/8322 K) 25.12.2019 tarihli “itirazın reddinin reddine” kararının daha ilk sayfasının son paragrafında, “DOSYANIN İNCELEMESİNDE, SANIĞIN KOLLUKTA İFADESİNİN AVUKATI OLMADAN ALINDIĞI, DOSYADA KOLLUK TARAFINDAN HAZIRLANMIŞ RAPORLAR, AVUKATI OLMADAN YAPILMIŞ YER GÖSTERME TUTANAĞI DIŞINDA ALEYHİNE DELİL OLMADIĞI” yazılmış. Daha ne yazsın! Sene, 1999 üstelik! 28 ŞUBATÇI KÖPEKLERİN etrafta dolaştığı, işkence raporlarını, işkence seslerini sağır sultanın bile duyduğu seneler! Daha ne yazsın Yargıtay hakimleri!

Bu karar, dosyanın boş olduğunun, sanık Sebahattin Arslan hakkında kolluk raporları haricinde hiçbir şey olmadığının Yargıtay tarafından da kabulü demektir.

Ve savcı Ahmet Uray buna bakmıyor; ayrıca bütün bunların yanında avukat olmadan alınan kolluk ifadesi olduğunu ne hikmetse görmüyor ve “Yargıtay yanlış biliyor, eski cezayı vermeli.” diye mütalaa veriyor! Var mı böyle bir şey!

Yargıtay’ın en önemli ve dosyayı etkileyecek ikinci gerekçesi de, “ORTADA ÖRGÜT YOK, OLMADIĞINA DAİR MAHKEME KARARI VAR, ÜSTELİK HABERDARSINIZ KARARDAN, mahkemeyi bu şart içinde tekrar görün!” demesi!

Evet, Salih Mirzabeyoğlu’nun davasına atıf yapıyor Yargıtay burada. Çok da güzel bir gerekçe yazarak üstelik. Fakat savcı Ahmet Uray, hukuku dinamitlemeye eş, çok tehlikeli ifadeler kullanarak (ki mütalaasında en fazla kısmı Mirzabeyoğlu'na ayırması ilginç!) “... AYRICA ÖRGÜT YÖNETİCİSİ SALİH İZZET ERDİŞ HAKKINDAKİ BERAAT KARARININ YARGITAY İNCELEMESİNDEN GEÇMEDEN KESİNLEŞMESİ” diyor!

Ve dikkat edin; buna öncelikle İstanbul Çağlayan Adalet Sarayı “başkanının” ve 10. ACM heyeti başkanının, sonra da HSK'nın, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül'ün ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dikkat etmesini dileriz: KESİNLEŞMİŞ MAHKEME KARARINA RAĞMEN MÜTALAADA "ÖRGÜT YÖNETİCİSİ" İFADESİNİ KULLANARAK HUKUKU ÇİĞNİYOR SAVCI!

HSK Başkan Vekili Mehmet Yılmaz Bey ve Başkan Abdülhamit Gül Bey’in, “Bırakın Mirzabeyoğlu’nu, herhangi bir kişi hakkında üzerinden seneler geçmiş kesinleşmiş beraat kararına rağmen bir gazetede bile bu itham gerçekleşse tekzip ve tazminat davası söz konusuyken, sıradan değil Yargıtay kararlı yeniden yargılama davasında savcılık mütalaasında böyle bir ifade kullanmakta direnmenin karşılığı nedir?” diye düşünmesi gerekir. Gerekir ve hukuku dinamitleyen bu savcı hakkında soruşturma açar! Bu yazımızın temel sebebi de işte budur!

Bu ülkede adalet, hukuk var ise, kesinleşmiş mahkeme kararlarına herkes ve herkesten önce “cübbe giymiş olanlar” uymalıdır! “İsterse kıyamet kopsun” uymalı!

Salih Mirzabeyoğlu'nun mirasçılarının savcı Ahmet Uray hakkında yapacakları şikayet de olacaktır, diye düşünüyoruz.

NOT: Gerekçeli karardan anlaşılacağı üzere "topyekûn İBDA-C örgütü" şablonu ile ceza vermek muhal. Bu muhalin yanına bir de “önce örgüt lideri bulun”u da ilave edin! Yeter artık! Herkes mahkeme kararlarına uyacak!

Baran Dergisi 725.Sayı