Çoğunluk Müslüman ve İslâmî bir düzen isteniyor.
Fakat yaşayışımız nasıl?
Çoğunluğun yaşayışında İslâmî unsurlar var, fakat birçok İslâm dışı unsurlar da var.
Her şeyden önce içinde yaşadığımız düzen İslâmî değil, bilakis gayri İslâmî yani küfür rejimi var; Batıcı-seküler-laik bir rejim var. Yasaları, eğitimi, iktisadı, siyaseti hep Allahsız temelde olan bir düzen var.
Her ne kadar muhafazakâr Müslümanlar iktidarda olsa bile demokrasiye inanılıyor...
Demokrasi rejimi Allah'a şirk koşmak demektir ve Müslümanlıkla demokrasi rejimi uzlaştırıldığı için Tevhid Dini İslâm'ın iktidarı sağlanamamaktadır.
Zaten "muhafazakâr-demokrat"Partinin de İslâm'ın iktidarı diye bir derdi yoktur; geleneksel İslâmî yaşayış içinde Batıcı rejimden yanadır AKP.
Gittikçe güç kazanan İslâmî cemaatler ve İslâmî kesimler İslâm düzenini ne derece istiyor?
Maalesef birçok cemaat bu Batıcı küfür rejimi içinde imkânlar devşirmenin derdinde. İslâm inkılâbına talip değiller, ıslahatla bazı iyileştirmelerle küfür düzenine razılar.
Bu açıdan baktığımızda Batıcı-seküler rejime topyekûn karşı duran ve alternatifini ortaya koyan İBDA hareketinden başka bir cemaat-grup yok. Müslümanlar demokrasi rehavetine ve AKP iktidarının rahatlığına fena alıştılar ve rejim muhalifliğini bile unuttular. Demokrasi ve liberal sistemlerle Allah'a şirk koşmaya başladılar.
Üstad Necip Fazıl'ın "kim ki pazarlıksız Allah ve Resûlü diyorsa o bizden, biz ondanız!" çizgisini bugün yürüten İBDA hareketi vardır ve bu çizginin bayraktarlığını hâlen yapmaktadır; “Kurtuluş Yolumuz” da budur.
Müslümanların sisteme entegre olmasından rahatsız olup yukarıdaki eleştirilere katılanların İBDA saflarında yer almamaları, sadece eleştiride kalmalarına yol açar ve bu yapıcı değildir.
İslâmî bir düzen kurmak için önce bunun fikirde billurlaşması gerek, bu da vasıta sistem demek. Çünkü Tatbik Fikri olmadan tatbike dair yapılacaklar bir mânâ ifade etmez. Bundan dolayı BD-İBDA İslâma Muhatap Anlayış sistemi Necip Fazıl ve Salih Mirzabeyoğlu tarafından ortaya konmuştur. Herkesin İslâm'a dair fikri var, ama dünya görüşü haysiyetinde fikir olarak BD-İBDA'dan başka bir sistem yok. Fikirsiz hareket olmaz ve sistemli bir fikir şart...
Dün, sosyalist fikirler revaçta idi, "İslâm sosyalizmi" gibi garabetler ortaya çıkmıştı; bugün, liberal fikirler revaçta "liberal Müslüman" gibi garabetler başladı. Sistemli fikir zaruretinden boşuna bahsetmiyoruz. Kendi grup veya cemaatimize adam devşirmek ve taraftar toplamak için bahsetmiyoruz, İslâmî düzenin kurulmasının zarureti olduğu için sistemli fikirden bahsediyoruz.
Cemaatine Allah için bağlanmayan ve kolayına geldiği için ve nefsini yellemek için girenlere yazıklar olsun. İslâm, çile, sabır ve teslimiyettir. İslâm, aşk, vecd ve ruhun tekâmülüdür. İslâm'da cemaatçilik oynamak değil, birbirine kenetlenen müminler topluluğu olmak emredilmiştir.
Meseleye temas edip, neler yapılmalı diye fikirler ve çözümler üretmeye gayret ediyoruz. Gayemiz aksiyona dair, yoksa işin edebiyatında kalmak doğru olmaz. Bazı İslâmcı yazar-çizerler ise, ortada kenetlenecek bir ideoloji, bir İslâma Muhatap Anlayış yokmuş gibi, "İslâm ne zaman doğacak?" diye işin edebiyatını yaparak ilgi toplama peşinde; Müslümanların hassasiyetini istismar ederek… Şikayet ve sızlanmada kalıp, gerekenleri yapmamak doğru bir tavır değildir.
Bizim niyetimiz ise güçlerimizi doğru fikir ve aksiyon etrafında ve hareketin tabiî gidişatı içinde inşa etmektir. “Cihadsız İslâm” ve “Ilıman İslâm” hainliklerini boşa çıkarmaktadır. Askerî, siyasî her sahada cihad emrine uymaktır; cihadı bir sahada (eğitim, parti vs.) sınırlayıp diğer sahalarda inkar etmemektir. Her sahada mücadele ilkesine tabi olmaktır. Elinde hangi imkan varsa ve gücün ve cesaretin neye yetiyorsa İslâm inkılabının emrine vermektir. Şu da bir gerçek ki, kimse kimseyi cihad etmekten alıkoyamaz.
Şu noktayı vurgulayalım: Cihadsızlık zelilliğe yol açar. Bir çok sıkıntı ve hastalıkların altında da cihadsızlık-davasızlık hastalığı vardır. Uğrunda yaşanılacak ve mücadele edilecek ideali kalmayanlar ruh sıkıntısı içindedirler ve suflî zevkler peşindedirler. Cihad üzere olanların ise ancak ulvî zevk ve sıkıntıları vardır ve vicdanları ve ruhları rahattır. Bir yanda solucanlar gibi kıvranmak var diğer yanda aslanlar gibi çile çekmek?
En başta söylememiz gereken ise şu idi: Her şeyden önce İslâm inkılabına iman kalmadı. Sanki Allahın gücü yetmezmiş gibi ve kul planında imkansız gibi, “bu devirde Şeriat gelmez” imansızlığı yaygınlaştı. Kumandan Mirzabeyoğlu’nun “ihtilal şuuru eksikliği” diye dillendirdiği mevzuu. Salih Mirzabeyoğlu’nun “ideolojya ve ihtilal” eserinde aksiyon cepheside örgüleştirilmişken, fikirde ve fiilde ortada bir belirsizlik kalmamışken, batıcı hayat tarzına ram olur bu halimiz,İslâm aksiyonundan (şehiddlik ve gazalık) uzak bu halimiz, üzerimizden atmamız gereken ölü toprağıdır. Kurtuluşumuz ve Kurtarıcı Fikrimiz aynı anda tecelli edecektir.



Baran Dergisi 240. Sayı