Dünya, Batı menşeili fikirlerden türeyen idare sistemleriyle fert ve toplum meselelerinin hâllinde hiçbir mesafe kat edemedi. İnsanlık, ruhsuzluğu bir yana artık cansız bir bedeni oynamaya çoktan başladı. Osmanlı ve hilafetin ilga edilmesiyle beraber Müslümanlar da bu sisteme uydurulurken memleketimizin payına da varlık sebebi sadece İslâma düşmanlık ve Anadolu'da olası bir İslâmî dirilişin önünü kesmek olan Batıcı Kemalizm rejim düştü. Mevcudiyet sebebi ve kendisini dayatma şekli bakımından tarihinin en gaddar şekli olmaya namzet Kemalist rejim, yetiştirdiği nesillerin idraklerini iğdiş ederek Müslümanları fikren de çökertti.

2000’li yıllar ile beraber Müslümanlar çevreden merkeze doğru yerleşirken bu zamana kadar Müslümanları ikinci sınıf vatandaş olarak gören, bir talepte bulunduğunda azarlamaya kalkan, ısrarcı olduğunda ise var gücüyle sindirmeye çalışan Batıcı Kemalistler, bu durumdan rahatsız olsalar da rejimi ellerinde tutmanın konforuyla hareket ettiler. Fakat artık hâkimiyeti kaybettiklerini fark etmeleriyle asli amaçlarını millete tekrar net bir şekilde hatırlatmaya başladılar. Müslümanlar da yeniden vaziyetin farkına vararak bu saldırgan tavra karşı kutuplaşmanın gerekliliğini anlamaya başladı.

Yaşanmaya değer hayat gayesinden bihaber ve engel teşkil eden işgalci rejime karşı Müslümanlar artık ciddi bir fikir sesi istiyor. Buna paralel olarak ruh da, kendisini düzünden ele almayanlara tersinden dayatarak zuhurunu istiyor. Artık hadiseler ve istikbal, İslâmî bir nizama işaret ediyor.

Gündemi takip ettiğimizde Kemalist düzenin sonunun hiç olmadığı kadar yakın olduğunu görebiliyoruz. Batıcı şahıslar, kurum ve kuruluşlar son günlerde yaptıkları sözde hilafet özde İslâm karşıtı açıklamalarla korkularını açıkça dile getiriyorlar. Bu noktada, kendisini İslâm’a karşı konumlandırmak suretiyle İslâm’ın antitezi olmak iddiasındaki Batıcı rejime karşı Müslümanların reaksiyondan aksiyona geçmesi zaruretini belirtelim. İçinde bulunduğumuz süreç bunun için son derece müsait, bu tarihi fırsatı asla kaçırmamalıyız. Baş nefret kutbu olan Kemalizm'e karşı her alan ve sahada aktif olarak öfkemizi göstermeli, mukaddesatımıza karşı yaptıkları saldırılara misliyle mukabelede bulunmalıyız. Bunun da ötesine geçerek İslâm’ın gerçek manada iktidar olması için çabalamalıyız.

Ortada büyük bir hesap var. Ecdadımıza ve bize yapılan her zulmün hesabını sormak gerektiği şuuruyla, bu işgalci rejimin elbet yargılanacağı ve yeryüzünden ebediyen silineceğine olan inancımızla… Yakında Anadolu’da gerçekleşecek olan İslâm ihtilâl ve inkılâbının, aynı zamanda dünya çapında bir değişimi de beraberinde getireceğini, bütün İslam aleminin kurtuluşuna vesile olacağını asla unutmamak gerekiyor. Bir tarih yeniden yazılmak üzere, buna bütün dikkatimizi vererek safımızı net olarak belirlemek durumundayız.

Büyük Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu'nun bütün hayatı boyunca davacısı ve davasının da isbatcısı olduğu "İstikbal İslam'ındır" mutlak müjdesine doğru son sürat ilerliyoruz.

Peki biz bu müjdenin neresindeyiz?

Müslümanlar olarak Batıcıların bütün hamlelerini kendi alan ve yeteneklerimizle aksine çevirmekle mükellefiz. Biz gerçek ruhçular ve cesaretini imanından alan Müslümanlar olarak, üzerinde bulunduğumuz işin küçük büyük demeden hakkını vereceğiz. Bilhassa son günlerde sosyal medyada kendini gösteren ve gündem oluşturan faaliyetlerin tüm sahalara sirayet etmesi icap ediyor. Bütün dikkatleri kokuşmuş düzen üzerinde toplamalı, ideale giden yolda araçlara takılıp kalmamalı, asıl hedefi asla gözden kaçırmamalıyız.

Rejimin değişmesi gerektiğini iktidar da dahil herkese hissettirmeli, sorunların bundan kaynaklandığını anlatmalıyız. Rejimin değişmesi gerektiği zarureti kendisini artık görmemenin muhal olduğu bir biçimde dayatıyor. Kemalist rejim ve onun gönüllü-gönülsüz köleleri halâ başladığı noktada, İslâm düşmanlığı noktasındadır.

Gözümüz büyük İslâm inkılâbında!