Gündemimizdeki en önemli meseleler arasında Ehli Sünnet ve’l Cemaat yapılara ve hareketlere karşı yöneltilen sistemli saldırılar var. Hadiseler ABD’nin yaklaşık bir ay önce Kemalistlere ve mezhepsiz-müteşeyyî-selefî gruplara doğrudan saldırı direktifi vermesiyle başladı. İslâm ile “Peygamber ve Ashabının yolu/Ehli Sünnet ve’l Cemaat” manaca “aynı” olduklarından, Ehli Sünnet’e yapılan saldırıların kaynağı Ebu Cehil’in leş kokan ağzından çıkanlara kadar dayanıyor.
Esasında tarikat ve cemaatler Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşundan beridir düşman olarak görülmüşler; bunda da laik devletin refleksleri etkili olmuştur. Özellikle Nakşîbendiliğe yöneltilen namluların gerisindeki zevat çok iyi, hatta bazı Müslümanlardan daha iyi biliyor ki; Nakşî yolunun bir şeridi tasavvuf ve diğer şeridi şeriattır. Dolayısıyla İslâm ahkâmının Anadolu’da yayılması yolunda laik devlete karşı büyük bir tehlike arz etmektedir. O nedenle Allah düşmanı olduğu su götürmez kimselerin özellikle Nakşî cemaat ve tarikatlara saldırması da şaşılacak bir eylem değil; zira tapındıkları kişi “Şimdiye kadar bu milletin dimağını paslandıran, uyuşturan bu zihniyette bulunanlar olmuştur. Herhalde zihinlerde mevcut hurafeler kâmilen tardolunacaktır. Onlar çıkarılmadıkça dimağa hakikat nurlarını infaz etmek imkânsızdır. Türbelerden, yalancı evliyalardan, ölülerden istimdat etmek medeni bir heyeti ictimaiye için şindir (…) Bugün ilmin, fennin bütün şümuliyle medeniyetin muvahcehci şulebasında filen ve falan şeyhin irşadiyle saadeti maddiye ve maneviye arayacak kadar iptidai insanların Türkiye camiai medeniyesinde mevcudiyetini asla kabul etmiyorum.” demiş ve “Efendiler ve ey millet iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz.” kaidesini koymuştur. Ömrü boyunca da tarikat ve cemaatlerin kökünü kurutmak adına icraatta bulunmuştur; kılıç yoluyla temizleyebildiğini temizlemiş, sonra “anlayışı yıkmak” gerektiğini şeytandan daha iyi bildiği için laik devlet eliyle besiye yatırılan damızlık din adamları silsilesini başlatmış ve bunları Müslümanların üzerine salarak itikatlarına da musallat olmuştur. Asıl şaşılması gereken de, sırf Müslüman olduğundan ötürü dedesi, ninesi belki anası, babası, kardeşi türlü zulüm ve zorluklar çekmiş kişilerin devlet kadrolarına veya devleti tahkim eden noktalara yerleştikten sonra renk değiştirip bu zalimlerle aynı noktaya gelmesidir.
Kimsenin bir cemaate sırf adı cemaat diye veya kendini Nakşî, Kadirî vesaire şeklinde tanımlıyor diye saygı duyması doğru olmaz; bilakis o cemaatin veya tarikatın Ehli Sünnet yoluna bağlılığı önemlidir. Bu bağı belirlemek haddimize olmasa da neye göre belirleneceğini söyleyebiliriz: Büyük Doğu-İbda İslâma muhatap anlayışı… Mesela FETÖ de kendine “cemaat” diyordu lâkin itikatları ve icraatları İslâm’a mugayirdi. O sebeple de ülkemizdeki İslâm düşmanları başta çekinseler de zamanla Fetullahçılara ısındılar, feraset sahibi Müslümanlar da onlara karşı mücadele ettiler çünkü iki taraf da onlardaki riyayı ve nifakı sezdiler. Mesela Çeçenistan’da Moskof hükümranlığını destekleyen Kadirî tarikatına Rusya neden düşmanlık etsin? Etmiyor aksine destekliyor da… Afganistan’da ABD’ye karşı cihad eden Ehli Sünnet ve’l Cemaat tarikatler (Nakşîler ve Mevlevîler) terörist ilan edilirken, bir takım Müceddidîler de NATO’ya itaat ettiklerinden devlette en üst noktalara getirildiler. Dolayısıyla bir hareketin veya cemaatin meşru kabul edilip edilmediği Ehli Sünnet yoluna bağlı olup olmadığına göre değiştiği için esasında bizi ilgilendirdiği gibi tersinden kâfiri, İslâm düşmanı rejimleri de yakından ilgilendirir. Ehli Sünnet cemaatlerin de bunun farkında olduğunu ve buna göre bir rota çizdiklerini umalım. Müslümanlar için şu anki hükümet yararlı olsa da ideal olan değildir ve devamlılığı tek bir şahsa, Recep Tayyip Erdoğan’a bağlıdır. Hiçbir Müslüman da sonsuza kadar kendine taban tabana zıt bir rejime razı olmaz, kendi rejimini ikâme için öyle veya böyle cehd eder. Zaten kendine tanınan belirli özgürlükler çerçevesinde sürekli aynı şeyleri yapmaya Pavlov’un köpeği de razı olmaz.
Tarikatlere ve cemaatlere saldırılmasında; FETÖ’nün de “cemaat” olduğu, zamanla iktidara göz diktiği ve böylece dış güçlere uşaklık ederek ülkeyi kaosa sürüklediği; dolayısıyla diğer cemaatlere de devlette kadro açıldığı an böyle bir tehlikenin ve tehdidin devam edeceği fikri ön plana çıkıyor. Bu espiyonaj fikrinin patenti ise 15 Temmuz’dan önce de bu savı dillendiren Doğu Perinçek’tedir kuşkusuz. Fakat Doğu Perinçek’in veya bir başka Kemalistin, İslâm düşmanlığından dolayı, bunu söylemesi normal karşılanmalıdır. En önemlisi ve tehlikeli olan da “bizden” gözüken ama itikadının Kemalizmin tadilatından geçtiğini gizleyemeyen bazı kadroların bugün İslâm adına, bu topraklarda İslâm’ın korunmasına vesile olan tarikatlara ve diğer Sünnî yapılara bu argümanı kullanarak FETÖ’yle mücadelede “diversiyon” uygulamasıdır. Sebebini de demin izah ettik, özetleyelim: İtikadları Kemalizmin bir ürünü… Bu sapkınların mizacı Yahudilikten, taktiği Şia’dan, yüzsüzlüğü İngiliz’den, pervasızlığı da Bulgar komitacılarından farksızdır. Bahsi geçen zevatın küfrü içlerinde fokur fokur kaynadığından İslâm’a olan düşmanlıklarının açığa çıkarılması, hidrojen bombasının zemine değer değmez verdiği reaksiyondan çok daha hızlıdır; bakalım tesirleri sinek ısırığını aşacak mı?
Bahsettiğimiz zevattan Don Kişot kılıklı bir yazar, kendi görüşündekilerin hislerini hülasalandırarak Yenişafak gazetesinde “Cemaatler Tehdit mi? Bu Tartışmayı Kim Yönetiyor?” başlıklı yazısında: “Şahsen, her devletin cemaatlere muhtaç olduğuna, cemaatlerin toplumu ayakta ve diri tuttuğuna, siyasi istikrarsızlık dönemlerinde bile toplumsal çöküşü engellediğine, bir zaruret olduğuna inanırım. Ancak cemaatler, iktidar talep etmeye başladığı, cemaat devlet hayallerine giriştiği anda tehdittir. Çünkü cemaat aklı, örgüt aklı devlet olduğu anda çöküş başlar, iç çatışma başlar, yıkım başlar.” diye yazarak sinsi sinsi cemaatlere gözdağı veriyor. Ve “cici” cemaat ile “cız” cemaatin arasındaki sınırı ne güzel özetliyor öyle değil mi? Ancak piyasada mebzul miktarda bulunan mahut şahıs ve benzeri sapkın görüşleri paylaşanların FETÖ’ye karşı anlayışlı davranmalarını nereye oturtacağız? Unutmayalım ki, FETÖ, küfre teslimiyetçilik ve yaranma zihniyeti sebebiyle memleketimizde kendine yer bulmuştur. Demek ki bu hazretlerin derdi müesses nizamın öyle veya böyle devamıdır ve gerçek mânâda terakkiye düşmanlıktır. Kendi nefslerine dokunulmadıkça iktidara o sapık gelmiş, bu müfsit çıkmış hiç önemli değil, makûl da olsa yeter ki Sünnî bir yapı olmasın!
Cemaatlere ve tarikatlara saldırının arka planını göstermiş bulunarak Kemalistlere ve sabah namazına Yahudi şofarıyla uyanan zevata giriştikleri mücadeleyi kaybettiklerine dair müjdeyi verelim: Artık Müslümanlar adına her şeyi topyekûn kazanmanın vâdesi hulûl etmiş bulunuyor!
 
Baran Dergisi 557. Sayı