Gençlik yıllarımdan beri tanıdığım, Beylerbeyi gazete bayii Mehmet Bakkal, 16 Kasım 2009 Pazartesi günü şöyle diyordu bana:
- “Bu ay gazete satışları çok düştü. Akbil’den başka bir şey satmıyoruz. Herkes bitmiş. İnşallah gelecek ay işler açılır.”
Mehmet’e, AYLIK Dergisi’ni dağıtımda olmadığı aylarda elden bırakmış ve satış durumlarını sormam üzerine de yukarıdaki cevabı almıştım.
Üç gün sonra da bir telefonla irkildim, Mehmet öldürülmüştü.
18 Kasım 2009 Çarşamba günü, akşam üzeri gazete bayii kapanırken gelen bir kişi, Mehmet’ten haraç istiyor ve alamayınca da (söylenenlere göre) susturucu takılmış silahla Mehmet’in kafasına ve göğsüne ateş edip öldürüyor. Caddenin karşısında olan ve bir tuhaflık olduğunu hisseden Mehmet’in yetişkin oğlu (Cenk) büfeye geliyor ve kanlar içinde yerde yatan babasının ceplerinin gaspçı tarafından karıştırıldığını ve telefon kontör kartlarının çalındığını görüyor. Onunla boğuşmaya başlıyor ve yakalıyor. Yetişen esnaf bu kişiyi linç etmeye kalkıyor. Katilin haplı olduğu, daha önce de oradaki esnaftan haraç istediği ve iki-üç gündür de gazete bayii karşısında devamlı görüldüğü iddia ediliyor. Polisten aldığım bilgilere göre zanlının hırsızlıktan 9 ayrı sabıkası var ve 35 yaşında ve susturucu olayı da doğru.
Rahmetli Mehmet, yılların Beylerbeyi esnafı ve gördüğüm kadarıyla uyanık ve cevval biriydi. Yani serserilere pabuç bırakacak cinsten biri değildi. Allah taksiratını affetsin. Amin.
Tâ 70’li yıllarda Mehmet’e, Necib Fazıl’ın kitablarını vermiş, o da bana E. Zola’nın kitablarını hediye etmişti. O zamanlar yine Beylerbeyi’nde bakkallık yapıyordu. Ondan sonra temasımız olmadı. Ben cezaevinden çıktıktan sonra, gazete bayii işlettiğini öğrendim. Bilhassa bizim dergilerimizi almak vesilesiyle kendisine uğrar, selâmlaşır, hâl hatır sorardım.
Bu hâdise herkese çok dokundu.
Birisiyle olayı değerlendiriyoruz. Yanında iki de küçük çocuğu olan arkadaş şöyle diyor:
- “İnsanlar aç!”
Tepki veriyorum:
- “Haplanarak gelip haraç istiyorsun, olmazsa kurşunu sıkıyorsun.”
Bilahare, öfkeme sahib çıkıyor, akl-ı selimle değerlendirmeye çalışıyorum:
- “İşsizlik önemli… İş olsa belki haraçtı, haplanmaktı, bu yolları düşülmeyecekti. Mehmet’e de yazık olmayacaktı.”
Arkadaş, üzgün üzgün, tasdik mânâsında başını sallıyor.
“İnsanlar aç!”; bu tesbit üzerinde durmalı.
Aç insanın ne yapacağı belli olmaz!
Bunun için, Allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin demişler.
Bu uğurda, ne cinayetle işleniyor, ne ahlâksızlıklar yapılıyor, ne facialar yaşanıyor.
Emperyalizm ve açlık… Sömürü düzeni…
Gelir dağılımı bozuk bir ülkeyiz. İşsizlik devamlı artıyor. Gizli işsizler ve eksik istihdam da çok.
Dünyanın bir kısmı obezden, fazla kilolardan ölür yahut hastalanırken, diğer bir kısmı da açlıktan ölüyor yahut birbirini öldürüyor. “Kimi aç yatar, kimi tok” hesabı bir dünya.
AB-D hegemonyası böyle bir dünya düzeni vaz’ediyor.
Dünya kaynaklarının yüzde 80’ini yüzde 20’lik azınlık sömürürken, yüzde 80’ine düşen ise yüzde 20’lik pay.
Onlar vur patlasın, çal oynasın, yesin, içsin, s.çsınlar, biz ise ya açlıktan ölelim ya birbirimizi boğazlayalım. Yahut bazı “muhafazakâr müslümanlar” gibi celladımıza sevdalı olalım, AB-D sistemine entegre olmaya bakalım.
Okyanus ötesinden istenen ve buradaki işbirlikçileri eliyle çizilen Müslüman tipi bu. Mevcut Batıcı Düzen’i “muhafaza” eden kesim.
Bu, ne insanlığa yakışır, ne Müslümanlığa!.. Ama gel gör ki liderleri satın alınmış cemaatler, AB-D sömürgeci sistemine isyan edeceğine, el açar vaziyete gelmişler. Onlar “cemaat” değil, şenaat ocağı olmuşlar. Bu kötülüklerden şikâyetçiler ama kaynağının kurutulmasını da istemiyorlar.
Bir de şu husus var:
Silahımızı birbirimize değil de, sömürgecilere ve onların yerli işbirlikçilerine doğrultursak, kendimizi fedâ etsek bile, sonuçta milletçe kurtuluşumuza hizmet ederiz. Aksi ise emperyalistlere hizmet.
Haksızlıklara isyan ve direniş ruhu öldürüldü. Bunun için emperyalizmin içimizdeki işbirlikçilerinin, “ılımlı İslâmcı” ve “liberal çapulcu” medyayı kullandıkları malûm. İktidar da bunların arasından nemalanıyor. Kısaca hepsinin kıblesi aynı: Washington.
Bu cinayet haberini öğrendiğim 19 Kasım 2009 tarihli “ılımlı İslâmcı” malûm gazetenin bir yazarı, kan emici TÜSİAD ve oradaki “beyaz Türkler”e akıllar veriyordu: “Gelin bu sistemi beraber yaşatalım, ABD’nin yeni dünya düzenine ayak uyduralım. Siz de biraz yeni sömürü düzenine ayak uydurun, bizlerin de varlığını kabul edin, pastayı beraberce bölüşelim”; meâlen böyle diyordu işbirlikçi yazar.
Orta öğretimdeki kızların toplu intihar teşebbüsünde bulunduğu, lise tuvaletlerinde doğum yapıldığı, alkol, uyuşturucu ve kürtajın 12-13 yaşına kadar indiği, kesik kafa cinayetlerinin yaygınlaştığı ülkemizde, herkes bunlardan şikâyetçi ama, Batıcı hayat tarzını değiştirmeye ve bataklığı kurtarmaya dair kimsede bir hareket yok. Bataklık aynı kalsın ama, pansuman tedbirleri alalım deniliyor sadece…




Aylık Dergisi 63. Sayı
Aralık 2009